İletişim, "bireylerin fikir, bilgi, tutum, duygu ve becerilerini çeşitli yollarla bir başkasına aktarma, iletme ve paylaşma süreci"dir. İnsanın Allah, aile, çevre ve toplumla olan ilişkilerinin kurulması, korunması ve geliştirilmesi iletişim becerisi ile sağlanır. İletişim bir bakıma duygu ve düşünceleri bir gönülden bir başka gönle anlatarak ilişki kurmaktır.
Modern dünyada teknolojinin en çok gelişim sağladığı alanların başında iletişim geliyor. Bu gelişimin temelinde insanın yaratılışı gereği iletişime duyduğu ihtiyaç yatmaktadır. Bu ihtiyaç, iletişim alanında her gün yeni bir buluşu beraberinde getiriyor. Bütün bu gelişmelere rağmen insanın en çok şikâyetçi olduğu konulardan bir tanesi de anlaşılamamaktır. Oysaki iletişimdeki temel amaç, anlamak ve anlaşılmaktır. Ailede ebeveyn ve çocuklar, sosyal hayatta arkadaşlar birbirleriyle doğru bir iletişim kuramıyor, birbirlerinin gönüllerini fethedemiyorlar. Hatta birbirlerine karşı gönül kapılarını sıkıca kapatıyorlar. Bu durum insanın iletişim çağında iletişimsiz yaşamasına sebep oluyor.
İnsanın huzursuzluğuna sebep olan iletişimsizliğin temelinde iletişime kiminle ve nasıl başlayacağını bilmemesi yatmaktadır. İnsan, iletişim süreci içinde, Allah ve diğer insanlarla olan ilişkilerini geliştirir, kendini tanıma olanağı bulur. Böylece duygu, düşünce, tutum ve davranışlarını daha iyi anlar. Davranışlarında değişiklikler yapma, onları kontrol etme olanağını bulur. Aynı zamanda insan, duygu ve düşüncelerini başkasıyla paylaştığı için onlarla olan ilişkileri güvence altına alınmış olur.
Bunun için Allah, insanın iletişim bağlarını koparmasını yasaklamıştır; "Onlar ki fıtrat sözleşmesinden sonra Allah'ın aldığı sözü bozarlar, Allah'ın kurulmasını emrettiği bağları kesip koparırlar ve yeryüzünde ahlaki çürümeye neden olurlar, işte bunlardır hüsrana uğrayanlar." (Bakara, 2/27)
Bireysel ve toplumsal huzurun temelinde Allah'ın korunmasını emrettiği bağlar olduğuna göre bu bağları koruyacak iletişimin de doğru sağlanması gerekmektedir. Kendi kendisiyle olan iletişimini sağlayamamış bir insanın yaratıcısı ile kaliteli, seviyeli ve tatmin edici bir iletişim sağlaması mümkün değildir. Çünkü insanın Allah ile iletişiminin temelinde kendisini fark etmesi ve kendisiyle iletişim halinde olması vardır.
Kendisiyle doğru iletişim kuran insan, yaratıcısıyla iletişim kurmak için arayışa geçer. Efendimiz otuz beş yaşlarından itibaren bu arayıştan dolayı Hira mağarasında inzivaya çekilmeye başlamıştır. İlginçtir ki "Hira" kelimesi Arapçada "arayış" anlamında kullanılır. Yani Efendimiz arayış mağarasında Rabbi ile iletişimi aramaktadır. Aramak, ihtiyaç hissetmenin bir neticesidir. İhtiyaç hissetmeyen arama gayreti sarf etmez. Öyleyse Allah ile iletişime geçmenin ikinci temeli bu iletişime ihtiyaç hissetmektir. Bu ihtiyacı gönülden yaşayan insan dünyanın en büyük onuruna sahip olur ve vahye muhatap olur.
Rabbiyle doğru bir iletişim kuran mü'min kul, gönlünü Rabbinin kelamına açar. Kur'an'ın fethetmiş olduğu bu gönül, başka gönüllerinde Kur'an ile fethine vesile olur. İman etmiş olduğumuz Hz. Süleyman Peygamber, kuşlarla, karıncalarla ve rüzgârla iletişime geçmiş ve onların gönlünü fethetmişti. Sevgili Efendimiz ise sadece insanların değil dağların bile yüreğini iletişimle fethetmiş; "Uhud bizi sever, biz de Uhud'u severiz" buyurmuştu.
Ümmeti olduğumuz Efendimizin ayak izlerini takip ederek, aile bireylerimizden başlayarak, yakın- uzak komşularımızla, akraba ve arkadaşlarımızla iletişime geçelim ve gönüllerini fethetmeye çalışalım.
Bu sayımızda, sizlerin huzuruna başta aile bireylerimiz olmak üzere muhatap olduğumuz her insanın gönlünün İslam tarafından fethine vesile olmamız umut ve duasıyla "Kalplerin Fethi" dosyasıyla çıkıyoruz.
Elinizde ve gönlünüzde olmamıza vesile olan makaleleri için değerli yazarlarımıza teşekkürlerimizi arz ediyor; siz vefalı, fedakâr ve kıymetli okurlarımızı dergimizi baştan sona okumaya davet ediyoruz.
Haziran sayımızda buluşmak duasıyla Allah'a emanet olun.