Eğer bilime kendi yöntemleri bağlamında yaklaşılmış olsaydı, dine, dindarlara, dince kutsal kabul edilenlere ve dini müesseselere olumsuz bakılmazdı. Modern bilimde mutlak doğru yoktur, güncel doğru vardır. Her an, bilimsel sonuçlar değişebilir. Din, vahiy öyle midir? Asla, din ebedî bir hakikattir ve ebedi hakikat olarak varlığını sürdürecektir.
İnsan hayatını kolaylaştıran bilim ne kadar gelişirse gelişsin, dine ve maneviyata insanın her zaman ihtiyacı vardır. Bilim insanlara dünyadaki ihtiyaçlarını karşılamada bir takım kolaylaştırıcı maddi hizmetler sunarken, inanç ise, daha çok duygusal ve manevi bir bakış açısıyla ilgili gelişmeleri sunar. Her iki olgu da insanın yaşamında önemli yer tutar, ancak farklı konulara hizmet ederler. Bilim ve inanç birbirinin rakibi değildir ve olmamalıdır.
"Yaşadığımız çağ, bilimsel gelişme ve keşiflerin zirvede olduğu bir çağdır. Bugün için bilim, insan hayatının yaşam ilkelerini belirlemekle hayatı kolaylaştırmıştır. Bilim dururken dine, inanmaya ihtiyaç var mıdır? Dine ne gerek vardır?"
Arapça' da "ilim, âlem, alem, alâmet" hepsi aynı kökten türemiştir. (Bkz. Râzî, Abdülkâdir, Muhtâru's-Sıhâh, Kahire: Dâru'l-Maârif, 1990, s. 451-452) İslam tasavvurunda âlem hem fizik ve hem de metafizik varlık alanını birlikte bütünleyici külli bir anlamlar dünyasına sahiptir. İslam'ın varlık tasavvuru bu her iki alanı da içine alır. İslâm düşüncesinde ilim, sadece varlığın görünen, dokunulan nesnelerini değil, bu nesnelerden hareketle görülmeyen, metafizik alanı da kapsar. Bu yönüyle ilim, bilim kavramını da içerir. Olgular ve duyu-ötesi alanın bilgisine sahip olan insanlar, hayatı bir bütünlük çerçevesinde algılar. Din-dünya ayrımı yapmazlar. Bu anlayış, kendilerine ahlaki bir sorumluluk da yükler.
Kur'an sisteminde geçen "ayet" sözcüğünün çoklu manalarından birisi de işaret/gösterge demektir. (Râzî, Muhtâru's-Sıhâh, s. 37) Bu manada ayetler tekvînî ve tenzili ayetler olmak üzere iki kısma ayrılır. Tekvînî ayetler dediğimiz ayetlerin kapsam alanına yaratılmış gözle görülen, elle tutulan, ölçülebilen ve maddi olarak hissedilen tüm varlıklar girer. Başta insan olmak üzere, dağlar, taşlar, bitkiler, kuşlar, hayvanlar, gök cisimleri, hava, su, toprak, ateş ve bu varlıklarla ilgilenen anatomi, biyoloji, zooloji, psikoloji, sosyoloji, botanik, fizik, kimya, genetik, tıp, uzay bilimleri gibi tüm pozitif bilim dalları akla gelir. Her biri bir ayet olan bu ilim dalları Allah'ın varlığının göstergeleridir. Tenzili ayetler ise, bizzat tilavet edilen Kur'an ayetleridir. Tenzili ayetlerde, kevnî ayetlere işaret edilmiştir. (Bkz. Yunus, 10/5; En'âm, 6/97; Rum, 30/22; Zümer, 39/9; Fatır, 35/28) Ancak bu ayetlerden ilmi sonuçlar çıkarmak, ilim adamlarına bırakılmıştır. Bu anlamda tekvînî ayetlerle tenzili ayetler arasında bir çelişki yoktur aksine birbirini ikmal ve itmam vardır.
İslam medeniyetinin hicrî 5. ve 6./miladi 9. ve 10. asırları, ilmî keşifler çağı olarak adlandırılır. İslam âlimleri hem dini ilimler ve hem de pozitif ilimler alanında müthiş çalışmalar yapmış ve buluşlar gerçekleştirmişlerdir. Orta çağda Batı karanlık bir çağ içerisinde yaşarken Müslüman dünya aydınlık ve altın çağını yaşamıştır. Örneğin, Batı'da Kopernik (ö. 1543) ve Galile (ö
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız