Ä°slam Aleminden
Filistin topraklarında yaşanan gerçekler mutlaka ve sürekli gündemde tutmamız, üzerinde durmamız ve konuşmamız gereken gerçeklerdir. Filistin topraklarının İslam ümmetinin yeniden dirilişinin bir merkez çekim alanı olacağı konusunda da güçlü bir kanaate sahip olduğumuzu belirtelim. Bu topraklarda yaşanan hadiselerin bu derece sarsıcı olmasında, o toprakların ve o topraklarda sürdürülen direnişin bu özelliğiyle ilişkisinin olduğunu düşünüyoruz.
Sudan'daki denklemi okumak için en başta, merkezi otoriteyi elinde bulunduran cuntacı kadronun da hukuki ve meşru bir yolla değil silahın gücünü kullanmak suretiyle iktidar koltuğuna oturduğunu göz önünde bulundurmamız gerekir. Ama ülke üzerinde oynanan karanlık oyunların ve fitne politikasının aracı durumundaki HDK'nın sürdürdüğü kirli savaşın gerekçesi bu değildir.
Siyonist işgal rejiminin Filistin topraklarında ve özellikle de Gazze'de gerçekleştirdiği soykırım, katliam ve yıkım İslam dünyasının genelindeki gelişmelerin birçoğunu gölgede bırakıyor. Bu durum elbette, siyonist vahşetin ve katliamın ne derece korkunç boyutlarda olduğunu da gözler önüne sermektedir. Filistin topraklarında yaşanan vahşet aynı zamanda siyonist katilleri şartsız ve sınırsız bir şekilde destekleyen ABD'nin ve Avrupa ülkelerinin de insanlıktan, insan haklarından ve insani değerlerden ne anladığını ortaya koyuyor.
Filistin topraklarında yaşanan gerçekler mutlaka ve sürekli gündemde tutmamız, üzerinde durmamız ve konuşmamız gereken gerçeklerdir. Filistin topraklarının İslam ümmetinin yeniden dirilişinin bir merkez çekim alanı olacağı konusunda da güçlü bir kanaate sahip olduğumuzu belirtelim. Bu topraklarda yaşanan hadiselerin bu derece sarsıcı olmasında, o toprakların ve o topraklarda sürdürülen direnişin bu özelliğiyle ilişkisinin olduğunu düşünüyoruz.
Bununla birlikte İslam dünyasında, Filistin'de yaşananların arka planındaki gerçeklerden tümüyle bağımsız olmadığını düşündüğümüz muhtelif gelişmeler de yaşanıyor ve bunların iyi tahlil edilmesi durumunda İslam ümmetinin Filistin'de sergilenen vahşet karşısında böylesine acze düşmesinin sebeplerinin görülmesi de mümkün olabilecektir.
İslam dünyasının toparlanmasına ve güç birliği oluşturmasına engel teşkil eden en önemli sebeplerden biri, egemenlik ve etki alanlarını genişletebilmek için kendilerine her şeyi caiz gören, insani ve ahlâkî değerlerden herhangi birinin kendi açılarından bağlayıcı olmadığını düşünen unsurların, yönetimlerin ve sistemlerin yönlendirdiği fitne politikalarıdır.
En tehlikeli fitne politikalarına maruz kalan ülkelerden biri de Sudan'dır. O yüzden bu ülke uzun süreden beri devam eden çatışmalarla gücünü ve enerjisini tüketirken, ülke halkı da ciddi sarsıntılara, zorluklara ve sıkıntılara maruz kalmaktadır.
Aslında Sudan'ı uzun süreden beri yıpratan fitne politikasının Mısır'da, Libya'da ve özellikle de Yemen'de sergilenen politikalarla çok benzeştiğini; sadece bazı rollerin ve arka planlarda duranların yahut onların konumlarının farklı olduğunu söyleyebiliriz.
Mısır halkının kendi özgür iradesiyle siyasi sistemini kurmasına ve yöneticilerini seçmesine fırsat vermek istemeyen karanlık güçler Baltacı fitnesinden yararlandı. Sonra da ordu içindeki eski rejim kalıntılarını devreye sokarak cunta rejimine geçilmesini sağladılar. Böylece halkın ülkedeki dikta rejimine karşı kazandığı zafer, kirli ve karanlık birtakım oyunlarla geri alındı.
Aynı oyunu Libya'da oynamaları imkânı yoktu. Çünkü orada Kaddafi rejimiyle birlikte onun bütün kurumları da çökmüş ve ordusu da dağılmıştı. Dolayısıyla eski rejim kalıntılarının Sisi darbesine benzer bir askeri darbe yoluyla halkın zaferini geri alma imkânı yoktu. Ama bu ülkede de halkın siyasi iradesini temsil edecek ve değerlerine sahip çıkacak bir kadronun ülkede istikrarlı bir yapı inşa etmesine fırsat vermemek için, Halife Hafter isimli sicili bozuk bir adam vasıtasıyla bir fitne hareketini devreye soktular
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız
