İslâm, bütün çağların dini, sözü kısılınca, o takdirde din (İslâm) sadece dua ve ibadet dini olarak derin bir uykuya sokulur. Camiler cansızlarla dolar. Hikâye ve uydurma kıssalarla vakitler öldürülür. Bunun tabii sonucu olarak Müslümanlar ruhtan kopup şekle, surete bağlı kalırlar. Keyfiyeti bırakıp kemiyetin peşine takılırlar. Her yerde muhteşem camiler, Kur'an Kursları, yurt binaları ve benzeri tesisler vücuda getirirler. Fakat içinde kimin, nasıl yetiştirileceği üzerinde düşünmezler.
"Sen onları derli toplu sanırsın. Hâlbuki kalpleri darmadağınıktır." (Haşr,59/14) Cahiliyenin, küfrün, şirkin her yerde ayrılmaz niteliği budur. Kalpleri darmadağın olan kuru kalabalık. Akideleri perişan, maksatları birbirine aykırı olan güruh. Şimdi Müslümanlar tarafından güçlü, kuvvetli görülen bir manzara haline geldi ne yazık ki.
İnsanlığı, doğruya, güzele, iyiliğe çağıran; yalanı, ikiyüzlülüğü, sahtekârlığı olmayan insanlar, bilenlerdir, anlayanlardır. İnsanlığı, yanlışa, batıla, çirkine, günahın her çeşidine, çağıran, sahtekârlığı meslek edinen, vuran, kıran, öldüren, bombalayan insanlar da bilmeyenlerdir. Birbirine zıt olan bu iki insanın birisi İslam'ın safında bulunurken, diğerinin bulunduğu yer cahiliyedir. Mesajımızın konu başlığına İslamiyet ve Cahiliyenin birbirleriyle mücadelesi, savaşı desek, daha yerinde olur. Bu mücadele, bu savaş, insanlık tarihinde iki dönemde olmamış, geriye kalan tüm zamanların içinde sürekli olarak varlıklarını göstermişlerdir. Bu iki dönemin birincisi Hz. Âdem dönemidir. Oğullarından Habil ile Kabil'in savaşıdır. İkinci dönem ise Hz. Nuh dönemidir. Son üç asırlık geçmiş zamanımızı ve yaşanan olayları gözümüzün önüne getirerek bu mesajımızı dikkatle okumanızı rica ediyorum. Bir davetçi düşünün, o diyor ki; "İslâm, çağın ve her çağın hayat dinidir. Yani hayat tarzıdır. Bu söz cahiliyetin uykusunu kaçırır. Beynine kan sıçramıştır sanki. Bu hususta cahiliyeyi kesin tavır içinde görürüz. Fakat çok sinsi olduğu için kendisini ilk başta ele vermek istemez. Kendisini rahatsız eden sesin sahibini etkisiz, tesirsiz bırakmakla işe başlar. Şöyle der cahiliye; "Ona bakmayınız... Zavallının biridir o... Delidir, bunaktır, çağdışı bir insandır. Medeni yaşayıştan uzaktır... Bağnazdır... Fikirleri tehlikelidir... Ortalığı karıştırandır... Bozguncudur... Fitnecidir..." İşte cahiliye işe böyle başlar. Davetçiyi, yani iyi düşünen, ülkesini ve milletini seven güzel insanları gözden, gönülden düşürmek için söylenmesi icap edeni söyler. Gayesi davetçiyi yalnız bırakmaktır. Onu yalnızlığa mahkûm etmektir. Eğer bu dönemde, yani cahiliyenin davetçiyi tesirsiz hale getirme döneminde başarı elde edilirse, cahiliye düğün dernek yapar, sevinir, kasılır. Fakat olan, hak davete muhatap olanlara olmuştur. Ne olmuştur? İslâm, bütün çağların dini, sözü kısılınca, o takdirde din (İslâm) sadece dua ve ibadet dini olarak derin bir uykuya sokulur. Camiler cansızlarla dolar. Hikâye ve uydurma kıssalarla vakitler öldürülür. Bunun tabii sonucu olarak Müslümanlar ruhtan kopup şekle, surete bağlı kalırlar. Keyfiyeti bırakıp kemiyetin peşine takılırlar. Her yerde muhteşem camiler, Kur'an kursları, yurt binaları ve benzeri tesisler vücuda getirirler. Fakat içinde kimin, nasıl yetiştirileceği üzerinde düşünmezler. Şimdi suç kimin? Cahiliyenin mi, davetçinin mi, yoksa davet edilenlerin mi? Burada iki şey, yani cahiliye ve davetçi vazifesini yaptı. Fakat davetçiye kulak tıkayanlar vazifesini yapmadılar. Ve böylece cahiliyenin ömrünü uzatmaya sebep oldular. Peki, nasıl olması icap ediyordu? Nasıl olacak, tıpkı Mekke dönemindeki Nebevî davete kulak verenler gibi olması lazımdı. Hak davete "evet" diyenler oldu. Azdı, ezilenlerdendi, fakirlerdi. Ne çıkar ki, bunlar davetçinin davetinde engel olamazlar. Veya davetçiye bir ayıp veya noksanlık getiremez. Bu hassas gelişmeyi, cahiliyenin adım adım gerici, çağdışı gibi kullandığı silahlar geri tepmiş. Davetçinin etrafında tek tek kadrolaşma meydana gelmiş. Bu merhalede iş ciddiyete girmiştir. Cahiliyenin paçaları tutuşur. Her türlü sahte tebessüm ve tavırlara bürünerek davetçiye gelir. Bu seferki gelişi farklıdır
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız