Sayı : 496   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Editörden

Ribat Dergisi Editör

Değerli Okuyucularımız

  • 05 Mayıs 2018
  • 2007 Görüntülenme
  • 425. Sayı / 2018 Mayıs

Modern dünyanın müminleri olarak her geçen gün bizi biz yapan değerlerimizi farkına varmadan kaybediyoruz. İçerisinde yaşamış olduğumuz zaman dilimi ve toplumsal hayat kişiliğimizi ve kimliğimizi erozyona uğratmaya devam ediyor. Adeta mekanik, ruhu olmayan bir hayat yaşıyoruz. Meşgalelerimizin çokluğundan, zamanımızın yetersizliğinden şikâyetimiz her geçen gün artıyor. O kadar çok meşgulüz ki kendimize bakmaya bir türlü fırsat bulamıyoruz. Kendimize bakamadığımız için de neleri kaybettiğimizi fark edemiyoruz. Maddede (ekonomide) kazanalım derken hayatın mana ve maksadını kaybediyoruz. Anlamını, maksadını kaybeden bir hayatın yaşayanına vereceği bir mutluluk da kalmamıştır. Bunun için de mutluluk bizler için Kaf dağının ardındaki Zümrüdü Anka kuşu kadar uzak kalıyor. Ruhumuzu mutmain etmek yerine, hazlarımızın esiri haline geliyoruz. Elde ettiğimiz her haz ruhumuzun çekmiş olduğu ızdırabı bir kat daha artıyor. Heyhat ki huzursuzluğumuzun sebeplerini hala kendi dışımızda arıyoruz. Kendimize göre bir takım sıkıntılarımızı bulup, onları yakın gelecekte bertaraf ettiğimizde huzurumuzun yerine geleceği vehmine kapılıyoruz. Tespit ettiğimiz sıkıntılarımızı, belirlediğimiz zamanlarda ortadan kaldırdığımızda ise huzursuzluğumuz son bulmuyor. Öyleyse bir yerlerde ciddi yanlışlar yapıyoruz demektir.

Genelde insan tabiatında, zoru göze almama şeklinde özetleyebileceğimiz bir tutum mevcuttur Tebliğ bir taraftan, muhatap açısından bir eksikliğin, zaafın ya da yanlışın hatırlatılmasıdır ki bir şekilde hesap verme veya sürdürülmekte olan bir tavrın, alışkanlığın, yanlışın terk edilmesi çağrısını içerir; dolayısıyla bir şeylerden “vazgeçme” zorluğunu göze almayı gerektirir. Davet ve tebliğin müspet neticeler verebilmesi için belli ilke ve ölçülerin gözetilmesi şarttır Ölçüsüz ve hedef gözetilmeksizin yapılan tebliğler olumlu değişimlere zemin oluşturamayacağı gibi, bireyler arasında mesafe ve buğzun ortaya çıkmasına da sebep olabilir. Bunun en somut örneğini aile içi ilişkilerimizde gözlemleyebiliyoruz. Davet ve tebliğ ahlakına sahip olmayan bir baba, evladının yanlışlarını söyleyeyim derken evladı ile arasındaki bütün bağları koparabiliyor. Eşler karşılıklı birbirlerini eleştirirken bir daha hiç karşılaşmayacaklarmış gibi ağızlarına gelen her sözü acımasızca birlerine karşı söyleyebiliyorlar. Sosyal hayatımızdaki davet üslubumuz ise aile hayatımızdakinden çok daha incitici ve yaralayıcı bir niteliğe sahip. Sözlerimiz ve tavırlarımız haddini o kadar aşıyor ki tebliğ mi yapıyoruz yoksa muhataplarımızı taşa mı tutuyoruz belli değil. Kısacası usul ve üslup problemimiz tebliğ ahlakımızda da kendini gösteriyor. Hayatın birçok alanında olduğu gibi tebliğ ahlakımızda da Nebevi Ölçüleri kaybetmişiz. Yeryüzünün en nezaketli ve kibar insanı olan Efendimizin nezaket ve ince ruhluluğunu birbirimizden esirgiyoruz. Bu usul ve üslubumuz ne bireysel ne de toplumsal tekâmülümüze katkı sağlamıyor. Bir eğitim metodu olan tebliğ ve davet, bizim üslubumuzda önemini ve etkisini kaybediyor. Peki, nasıl bir üslup takınırsak nebevi tebliğ ve davet metodunu canlandırabiliriz?

Efendimiz, yapmış olduğu davet ve tebliğ de mevcut eksik, zaaf ve yanlışların hedefe konulmasını her zaman davetin temeline yerleştirir ve tebliğ yaparken mutlaka, giderilmesi gereken yanlışın yerine ikame edilmesi gereken doğrunun da ne olduğu ifade ederlerdi Yani zemmi fail değil, zemmi fiil yaparlardı. Şahit olduğu yanlışları, toplum önünde muhatabın rencide olacağı bir ortamda ifade etmezlerdi. Onun tebliğ üslubu muhatabına bir hediye veriyormuş gibi incelik ve nezaket taşıyordu. Bu incelik ve nezaket sayesinde Efendimizin sözünün gücü muhataplarının hayatlarında inkılâp sayılabilecek değişimlere vesile olmuştur.

Nebevi davet ve tebliğ usulünün ihya edilmesinin zaruri olduğu bu dönemde sizlerin huzuruna “Davet ve Tebliğ’de Usul ve Üslup” dosyasıyla çıkıyoruz.

Makaleleriyle huzurlarınızda olmamıza vesile olan bütün yazarlarımıza en kalbi teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Siz değerli okurlarımızı, nebevi bir davet ve tebliğ usul ve üslubu kazanmak için dergimizi baştan sona okumaya davet ediyoruz.

425. Sayı Mayıs 2018