Sayı : 496   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Misafir Kalem

İzzettin Artokça

Eş Şebab Terör Örgütü (Somali)

  • 05 Mayıs 2018
  • 2734 Görüntülenme
  • 425. Sayı / 2018 Mayıs
Yazarın Diğer Yazıları
İzzettin Artokça
Tüm Yazı Arşivi



1991’de gerçekleştirilen darbe sonrasında Somali’de bir daha merkeziyetçi bir devlet kurulamamış ve böylece ülke parçalanma yoluna girmiştir. Bu dönemde merkezin yok olması, şehirlerde ve köylerde İslam Birliği Örgütü’nün ve kabilelerin etkisinin artması neticesini doğurmuştur. Ülkedeki yapılanmalar kendilerine rahatlıkla faaliyet gösterebilecekleri alanlar bulmuş ve ülke dış müdahalelere açık bir konuma gelmiştir.

 

Örgüt, idarî anlamda çok başlı bir yapı göstermektedir. Örgüt üzerinde etkili olan tek bir liderden bahsetmek mümkün gözükmemektedir. Bilakis ülke üzerinde kendi yönettiği bölgeler ve şehirler bulunan Eş Şebab Terör Örgütü’nde her bölgeyi ayrı kişiler yönetmektedir. Bu, Örgütün adem-i merkeziyetçi yapısını göstermekteyse de, Örgüt, halka karşı oldukça otoriter bir idare tarzı izlemektedir.

 

Eş Şebab’ın hedeflerinden birisini de Sufî bir örgüt olan “Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat” oluşturmaktadır. El Şebab hareketini ve Örgütün Vahhabi İslam anlayışını aşırılıkçı bulanlar ve Örgütü toplumsal ve siyasal barışın önünde engel olarak görenler, “Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat” çatısı altında birleşmişlerdir. Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat’in, Eş Şebab’a alternatif olacak bir seviyeye gelmesi Eş Şebab’ı endişelendirmektedir.

 

Diğer tüm İslamî kökenli olarak nitelendirilen terör örgütleri gibi Eş Şebab terör örgütü de dünyadaki Müslüman ve İslam algısının daha da kötüleşmesine sebebiyet vermekte, bu olgu Doğu Afrika ve tüm Afrika geneline yayıldığında ise gelecek açısından büyük bir tehdit oluşturmaya müsait bir yapının oluşmasına neden olmaktadır.

 

 

Somali Cumhuriyeti; Afrika’nın doğusunda yer almakta olup Afrika Boynuzu olarak adlandırılan ve dünya gündemine açlığın, kıtlığın ve bulaşıcı hastalıkların yol açtığı felaketler nedeniyle sık sık gelen bir bölgede konumlanmış durumdadır. Tam manasıyla kurulu bir devlet ve hükümet otoritesi bulunmayan ülke, karadan Kenya, Cibuti ve Etiyopya ile, denizden ise Yemen ve Suudi Arabistan ile komşu olmakla birlikte, Yemen Körfezinde ve Süveyş Kanalına açılan kapı olan Babül Mendeb Boğazında kıyısı bulunması nedeniyle de yüksek jeopolitik öneme sahip bir ülkedir. 1916 yılına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altında bulunan Somali, daha sonra İngilizler ve İtalyanlar tarafından yönetildiyse de, İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan iki kutuplu düzenin egemen olması ve bu düzende üçüncü bir yolu savunan Bağlantısızlar Hareketi’nin uluslararası siyasette etkinlik kazanmaya çalışmasının bir yöntemi ve sonucu olan sömürge karşıtı politikaların etkisiyle 1960’da bağımsızlığını kazanmıştır. Somali tarihinin son yüzyılında, dönüm noktası olarak sayılabilecek iki temel olgu vardır. Bunlardan ilki, 1969’da Muhammed Siad Barre’nin darbeyle Somali’de iktidara gelerek otoriter bir idare anlayışı benimsemesidir. İkincisi ise Barre rejiminin 1991 yılında yıkılması ve ülkedeki kabilecilik anlayışının bir neticesi olarak merkezî yönetimin bu tarihten itibaren kurulamaması ve ülkenin Somaliland ve Puntland olarak ikiye bölünmesidir.

İslam’ın Somali bölgesine 7.yy’dan itibaren yayılmaya başlaması beraberinde Arapların bölge üzerindeki etkisinin artmasını da getirmiştir. Somali bölgesinde yaşayan halk, evlillikler yoluyla Arap Yarımadasında yaşamakta olan topluluklarla akrabalık bağları inşa etmişlerdir. Müslümanların, Somali bölgesine gelişleri, fetih, hicret ve ticaret olgularıyla birlikte açıklanmaktadır. Emeviler de Somali bölgesine yoğun ilgi göstermişler, Halife Abdülmelik bin Mervan, Suriye’deki komutanı Musa bin Ömer el Kazimi’yi Somali bölgesinin belirli parçalarını fethetmekle görevlendirmiştir. Nitekim Musa bin Ömer’in fethettiği bölgeler, yıkılışlarına dek Emevilerin yönetimi altında kalmıştır. Abbasiler döneminde de Somali bölgesinin hilafete bağlılığı devam etmiş, Mogadişu Sultanı, Abbasi halifesine itaat etmeyi ve düzenli vergi ödemeyi kabul etmiştir. Harun Reşid döneminde Mogadişu Sultanı ayaklanma çıkardıysa da Harun Reşid’in orduları egemenliklerini tekrar tesis etmede gecikmemişlerdir.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İtalya, savaştan mağlup ayrılmasına rağmen Somali topraklarından çekilmemiş, Müttefik Kuvvetler ise Somali’nin Ogedan bölgesini Etiyopya’ya bırakmışlardır. Birleşmiş Milletler, bağımsızlığa giden yolda İtalyan Somali’yi, “AFIS” (Amministrazione Fiduciaria Italiana della Somalia- İtalyan Somali Vesayet Konseyi) yönetimi üzerinden İtalya’ya bırakmıştır. Bu dönemde İtalya, Somali’nin bağımsızlık sürecinde yeni bir devletin kurulmasına hazırlık amacıyla çok önemli girişimlerde bulunmuş, Somali’de bir bölgesel konsey kurarak Somalililere temsil hakkı tanımıştır. İtalyan Somali’de bağımsızlık yönünde adımlar atılırken, İngiliz Somali’de, bağımsızlığın aksi yönünde faaliyetler yapılmış ve halkın kendisini temsil etmesini sağlayacak hiçbir adım atılmamıştır. Bu nedenle, hak ve hürriyetlerin ve bağımsızlığın sağlanması amacıyla, 1956 yılından itibaren İngiliz Somali’de protesto gösterileri ve eylemler yapılmaya başlanmıştır. Bu protestolar netice vermiş ve 1957 yılında İngiliz Somali’de de bir temsil heyeti kurulmuştur. 1960 yılında İngiliz ve İtalyan Somali birleşerek, tek bir ülke olarak Somali’nin bağımsızlığını ilan etmiş, bağımsızlığın kazanan bu devletin ilk devlet başkanı da Aden Abdullah Osman Daar olmuştu

EŞ ŞEBAB’IN ORTAYA ÇIKIŞI

İSLAM BİRLİĞİ ÖRGÜTÜ

İslam Birliği Örgütü, siyasal İslamcı düşüncenin etkisiyle, Somali’de bir İslam devleti kurmayı kendisine amaç edinmiştir. Siyasal İslam’ı ülkenin kötüye gidişini engellemek, ülke için bir çıkış yolu sağlamak için bir araç olarak gören Örgüt, bu çerçevede kurmayı hedeflediği devletin sınırlarını Somali’den Kuzeydoğu Kenya, Etiyopya’nın Ogedan Bölgesi ve Cibuti’ye kadar uzatmayı planlamıştır. Rejim değişikliğini savunan Örgüt, çoğunlukla Orta Doğu’da öğrenim görmüş, iyi eğitimli kişilerden müteşekkil olmakla birlikte bunun bir neticesi olarak da Orta Doğu’daki Selefi Vahhabi hareketlerden de maddi ve manevi destek almıştır. 1991’de savaş lordlarından Muhammed Farah Aidid’in Siad Barre rejimini devirip Barre’yi sürgüne yollaması üzerine örgüt, ülkedeki bazı bölgeleri eline geçirmeye çalışmış ve bunda da kısmen başarılı olmuştur. 2004’te, Etiyopya’da İslam Birliği Örgütü’nün gerçekleştirdiği bombalama eylemi karşısında Etiyopya, Örgütün uzun süre elinde tuttuğu Luuq Bölgesi’ni ABD kuvvetleriyle birlikte işgal ederek Örgütün varlığına son vermiştir.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

425. Sayı Mayıs 2018