Sayı : 495   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Başyazı

Abdullah Büyük

Beri Gel Barışalım

  • 06 Kasım 2018
  • 2299 Görüntülenme
  • 431. Sayı / 2018 Kasım
Yazıyı Dinle
0:00
0:00
Yazarın Diğer Yazıları
Abdullah Büyük
Tüm Yazı Arşivi



Sevgi ve muhabbet, insanların gönüllerine girmek için bir altın anahtardı. Biz sevmeyi daha öğrenemedik. Yaratılışımızda, çamurumuzda bu sevgi mevcut idi. Fakat biz onu örtbas ettik. Daha hayatta iken cennetle müjdelenmiş büyük bir sahabi, Müslüman’ın göğsünde biten kıl kadar Allah yanında kıymetinin olmasını talep ederken, biz yeryüzünün -Kur’an diliyle- halifelerine buğz ve nefret ettik.

 

Ey ehl-i iman, birbirlerinizi affediniz. Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi teşkilat, denek, vakıf olursa olsun; değil mi ki hizmetindeki hedef İslâm’dır, metotlarındaki değişikliğe bakarak bizlerden ayrı görmeyiniz. Anlaşılmayan konularınız olursa, bunları kendi aranızda hallediniz. Halkın karşısına ihtilâflı ıstılahlarla çıkmayınız. Eğer gayeniz İslâm’a hizmetse, fikir, hareket ve hedef birliği olmalıdır.

 

 

Gel artık ruhlar âlemindeki (elest-ü bezmine) dönelim. Senelerce cesetlerimizi bir araya getirdik, fakat ruhlarımız ayrı bir baş çekti, kaynaşmadı. Rahmanî hesaplar değil, nefsanî hesaplar bizi birbirimizden kopardı. Müslümanlar birbirlerini bir kalemde silip atmakta sanki yarışır hâle geldi. İnsanlarla iyi geçinmeyi sadaka olarak açıklayan Peygamberimizin bu sözü ters biçimde uygulandı. Birbirleri ile iyi geçinmeyenlerin, mü’min sayılamayacağı hadisi, bizler için ölçü olmaktan çıktı. Allah’ın boyası ile boyanmış mü’minler, Hakk’ın boyasına razı olmadılar da değişik boyalara boyanmak istediler. Sonra da birbirlerini tanıyamadılar. Beyaza siyah, siyaha beyaz diyerek dostlarını reddettiler, düşmanlarına buyur dediler.

Sevgi ve muhabbet, insanların gönüllerine girmek için bir altın anahtardı. Biz sevmeyi daha öğrenemedik. Yaratılışımızda, çamurumuzda bu sevgi mevcut idi. Fakat biz onu örtbas ettik. Daha hayatta iken cennetle müjdelenmiş büyük bir sahabi, Müslüman’ın göğsünde biten kıl kadar Allah yanında kıymetinin olmasını talep ederken, biz yeryüzünün -Kur’an diliyle- halifelerine buğz ve nefret ettik. Ama niçin, kimin namına? Buğz ve nefret hangi müessese namına yapılıyordu? İslâm adına mı? Kur’an hesabına mı? Yeni gelecek nesil, birbirlerine buğz eden, birbirlerinin gıybetini yapan Müslümanları mı görecekti? Gelecek nesle, bu şeytanî yaşayışlarını veraset malı gibi intikal ettirenler, hesap günü Yaratanına hangi gerekçelerini sunacaklar?

Peygamberimiz (sav) ashabı ile bir çöplüğün kenarından geçerken, ölmüş ve fena koku saçan bir köpek cesedine rastladılar. Sahabenin bir kısmı burnunu tuttu, bir kısmı yüzünü başka tarafa çevirdi. Efendimizde köpeğin dişlerini göstererek: “Ne güzel, inci gibi dişleri varmış” buyururlar.

Her şeyi iyiye yorumlamak... Müslüman bir kardeşimizde bir kötülük gördüğümüz zaman, onu gizlemek, ayıplamamak, ondan kurtulması için dua etmek; nasihat etmek, irtibatı kesmemek. Ama biz bunun tam tersini yaptık. Sanki işlediği suçu şahsımıza yapmış da cezasını ahirette biz vereceğiz.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

431. Sayı Kasım 2018