Sayı : 495   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Hususi Fikirler

Mustafa Çelik

İslam'dan Kurtulmanın Savaşını Verenler

  • 06 Kasım 2018
  • 1910 Görüntülenme
  • 431. Sayı / 2018 Kasım



Hakikat, kâinat veya insan kitabını okurken hakikati bulup itiraf edenlerin mülkiyetine geçmez. Hakikati bulanlar sadece insaflı itiraflarıyla tarihe geçerler. İslâm, hakikatin parçası değil, hakikat bütününün ta kendisidir. Müslüman meşrepler ve meslekler de ümmet bütününün birer parçasıdırlar.

 

Müslümanların devletlerini ve izzetlerini kaybetmelerinin sebebi, Kur’an ve sünnet hususunda ihtilafa düşmeleri değil; dünya nimetlerini ve menfaatlerini paylaşma konusunda ihtilafa düşmeleridir. Günümüzde Müslümanlar “Vehn” krizleri geçiriyorlar. Talut ordusunun imtihan edildiği dünyalık nehrinin seline kapılmışız. Farkında değiliz iddialarımızdan vurulmuşuz; harama karşı bağışıklık sistemimiz çökmüş.

 

Fikirlerin, fiillerin ya da siyasi bir vakıanın hakikatine ulaşmak için yegâne doğru ölçü, ölçek ya da ölçer kabul ettiğimiz “Kur’an ve Sünnet” ele alınıp,ölçüm yapılmadığı müddetçe yanlışlara ve yalanlara kurban gitmeye mahkûmuz. Böyle bir durumda herkes kendi aklına, kendi hevesine göre bulduğu şeye hakikat diyecektir.

 

 

Hakikatin sahibi el-Hak olan Allah’tır. Hakikati kendi tekellerinde görüp temellük edenler, Hakk’a ve hakikate ihanet edenlerdir. Onlar hakikati temsil etmekten beridirler. Hakikati temsil etmenin ilk şartı, hakikati Allah’ın temellükünde görmektir. Yeryüzünde İslâm tek hakikattir. İslâm’ın dışında hakikat aramak, sadece dalaleti alkışlamaktır. Rabbimiz buyuruyor:

“İşte gerçek Rabbiniz olan Allah budur. Haktan sonra dalaletten başka ne vardır? O halde nasıl çevriliyorsunuz?”(Yusuf, 12/27)

Hakikat, kâinat veya insan kitabını okurken hakikati bulup itiraf edenlerin mülkiyetine geçmez. Hakikati bulanlar sadece insaflı itiraflarıyla tarihe geçerler.

İslâm, hakikatin parçası değil, hakikat bütününün ta kendisidir. Müslüman meşrepler ve meslekler de ümmet bütününün birer parçasıdırlar. Bütünlük iddiasında bulundukları andan itibaren bütünü kaybetmeye mahkûm olurlar. İslâm’a rağmen insanlardan bazı kimselerin inzivayı tercih etmeleri, kendilerini bağlayan şahsî bir tasarruf ve kendi hayat şartlarına uygun bir meslek seçimlerinin adı ruhbanlıktır. Allah-û Teâla buyuruyor:

“Sonra bunların ardından peş peşe peygamberlerimizi gönderdik. Özellikle Meryem’in oğlu İsa’yı arkalarından gönderdik, kendisine İncil’i verdik ve ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Uydurdukları ruhbanlığı ise Biz kendilerine farz kılmadık, lâkin Allah’ın rızasına nail olmak için kendileri icad ettiler. Kaldı ki ona gereği gibi de riayet etmediler. Biz de onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik, onların çoğu ise büsbütün yoldan çıkmışlardır.”(Hadid, 57/27)

Dikkat edilirse bu ayette, ruhbanlığın Allah tarafından tavsiye edilen bir meslek olmadığı, insanların kendileri tarafından icat edildiği ve buna rağmen hakkıyla hakkının verilmediği bir meşrep olduğuna işaret edilmiştir. Ruhbanlık, tamamen dünyayı terk etmek, dünya ile ilgili işleri yapmaktan uzak durmak, çoluk çocuğa karışmadan münferit bir hayat yaşamak, insanlardan uzak uzlet hayatını benimsemekten ibarettir. Hz. Enes (ra)’in bildirdiğine göre Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Her ümmetin bir ruhbanlığı vardır, benim ümmetimin ruhbanlığı ise Allah yolunda cihad etmektedir.”(Heysemî, Mecamu’z-Zevaid, 5/278) Bu hadisten de anlaşıldığı üzere, ruhbanlık, kişinin hayatını Allah yoluna vakfetmesidir. Eski ümmetlerde bu husus dünyayı terk ile sırf ibadetle meşgul olmakla kendini göstermiştir. Peygamberimiz (sav) ise, bu hususu beğenmemiş, değişik hadislerinde din ile dünyayı birlikte yürütmenin gereğini vurgulamıştır. Bu hadiste de bu husus “... benim ümmetimin ruhbanlığı ise Allah yolunda cihad etmektedir.” (Heysemî, Mecamu’z-Zevaid, 5/278) anlamına gelen ifadeyle belirtilmiştir.

Kendisine kayıtsız, şartsız olanlara ruhbanlık yerine cihadı emreden İslâm dini; eksiklikten ve fazlalıktan münezzeh bir dindir. Orta Çağ Avrupa’sında yaşanan engizisyon, Hıristiyanlıktaki ruhban sınıfı, kilise otoriterliğinin İslâm’da olmadığını, bu yüzden de bir reform ya da Rönesans hareketinin olamayacağını pazarlıksız bir imana sahip olan herkes teslim eder.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

431. Sayı Kasım 2018