İman ile ahlakın iç içe olduğunu esas aldığımız zaman ahlaki zafiyet olarak değerlendireceğimiz her hadisenin temelinde iman yoksunluğu olduğunu ifade edebiliriz. Toplumumuzdaki itikadi hastalık ateizm gibi gözükse de esasen apateizmdir. Apateizm, yani ilahı umursamamak, dini umursamamak. Bugün toplumun büyük bir kısmında şahit olduğumuz durum hiçbir dini öğretiyi, ahlaki ilkeyi önemsememe, umursamama durumudur.
Toplumu çepeçevre kuşatan bu ahlâkî çözülme; Dinden ve dini değerlerden uzak, hiçbir ahlâkî değeri olmayan, hiçbir kutsalı tanımayan(apateist), hiçbir şeyi ve hiç kimseyi umursamayan, sadece kendini düşünen hedonist, egosantrik bir toplumsal yapı oluşması sonucunu ortaya çıkarmıştır.
Batılı emperyalistlerin, İngiltere'yi merkeze alarak tanımladıkları Ortadoğu'yu sömürme emelleri ve istekleri hiçbir zaman için bitmedi. Nihai sonucu almak için son dönemlerde daha bariz ve çok yönlü saldırılara giriştiler. Birinci Dünya Savaşı, Körfez Savaşı, kırk yılı aşkın süredir ülkemize yönelik terör hadiseleri, Suriye'deki iç savaş, Arap Baharı, Libya'nın parçalanması, Körfez ülkelerinin istikrarsızlaştırılması, ülkemize yönelik ekonomik manipülasyonlar, ambargolar, darbeler hepsi bu emele ulaşma yolunda döşenen yolun bir taşı, büyük planın bir parçasıydı. Bu emele ulaşmak için Müslüman Türk halkını geleneklerinden kopararak kimliksizleştirme politikası, kültürel sömürü, ahlaki dejenerasyon ve terör faaliyetleri de yine aynı şekilde hedefe giden yolda izlenilen farklı stratejilerdi.
Kültürsüzleştirme ve kimliksizleştirme çabaları içerisinde LGBT ve benzeri sapkınlıkların yaygınlaştırılması, babasız aile, ailesiz toplum ve teşhirciliğin artırılması gibi planlar ve projelerde söz konusu. Caddede, sokakta, kafelerde, plajlarda, barlarda, diskolarda vücudunu teşhir eden, beş yüz metre ötelerinde ormanlar/insanlar yanarken vur patlasın çal oynasın eğlencesine devam eden, haz hız peşinde koşarak bir an önce dünyanın tüm nimetlerini tatması gerektiğine inanan, hiçbir kutsalı tanımayan ülke insanının ahlaki davranışları ahlaki çözülmenin somut göstergeleri olarak kabul edilebilir.
Batı toplumlarında başlayan, tanzimatla birlikte Türk toplumuna da sirayet eden ve Cumhuriyete geçilmesiyle birlikte devlet tarafından gerçekleştirilen, toplumu Batılılaştırma anlayışı ve bu doğrultuda yapılan inkılaplar neticesinde son yüzyılda gerçekleşen kültürel değişimin en önemli özelliği, ahlâk ve dinin birbirinden ayrılması olmuştur. Dinin toplumsal kurumlar ve normlar üzerindeki etkisinin/otoritesinin gerilemesiyle birlikte, dinamiğini/kaynağını dinden alan ahlâk kuralları terkedilmiş; ahlak anlayışı ve ahlaki değerler yerine batıl(ı) değerler üzerine inşa edilmeye çalışılmıştır. Seküler/Kemalist ahlak anlayışı kişilerin üzerinde bir öz denetim sağlayamadığı için çıkar ve menfaatler ya da batıdan esen birtakım cereyanlar toplum ahlakını şekillendirmeye ve yönlendirmeye başlamıştır.
İman ile ahlakın iç içe olduğunu esas aldığımız zaman ahlaki zafiyet olarak değerlendireceğimiz her hadisenin temelinde iman yoksunluğu olduğunu ifade edebiliriz. Toplumumuzdaki itikadi hastalık ateizm gibi gözükse de esasen apateizmdir. Apateizm, yani ilahı umursamamak, dini umursamamak. Bugün toplumun büyük bir kısmında şahit olduğumuz durum hiçbir dini öğretiyi, ahlaki ilkeyi önemsememe, umursamama durumudur. Aşırı sekülerleşmenin ve hedonizmin meydana getirdiği hayat anlayışı netice olarak apateist bir toplum yapısı ortaya çıkardı. Apateizmin meyvesi ise ahlaki çözülme ve toplumda ahlaki çöküntüdür.
Ahlâk çöküntüsünün temelinde yatan neden, insanların itikadi/manevi değerlerini kaybetmeleri ve dinden/ahlaki öğretilerden uzaklaşmalarıdır. Manevi değerlerini kaybeden insanlar da ahirete imanın zayıflaması veya yok olması, dünyayı yaşayabilecekleri tek yer olarak görmelerini netice verir. Ve dünyada kendileri için çıkar sağlamaya, heva ve heveslerinin haz, arzu ve isteklerini tatmin etmeye, mümkün olduğunca mala ve statüye sahip olmaya çalışırlar.
Toplumsal açıdan çözülme, bir anda olup bitiveren bir olgu değildir
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız