Dinin/insanın Özü: Ahlak! , Mehmet Toker
Sayı : 497   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Umran

Mehmet Toker

Dinin/insanın Özü: Ahlak!

  • 30 Nisan 2024
  • 472 Görüntülenme
  • 497. Sayı / 2024 Mayis



Dünyayı küresel bir köy haline getirerek şirketleştirme ve sömürme hedefinde olan siyonist ve evangelist temeller üzerine inşa edilmiş bugünkü şeytani yapının ana hedefi ise ahlaklı bir toplum oluşturma değil ahlaksız bir goyimler güruhu ortaya çıkarmaktır. Fıtratı, nesli, kültürü, ekinleri, genetik yapıyı bozarak ahlaki olana savaş açmaktır.

Dünya üzerinde siyaseten, ekonomik olarak sömürgeci olan siyonist güç, bugün yanlış rol modelleri yücelterek, onları şişirip, reklamını yapıp, halkın gözüne sokarak bir anlamda sömürmeye çalıştığı milletleri ahlâken bozarak işgale hazır hale getiriyor. Bu oyuna  karşı uyanık olmamız gerekirken maalesef; bize renkli, jelâtinli ambalaj içerisinde sunulan kötü ahlak örneklerini anında kabul edip baş tacı yapma gibi  bir yanlışlığın içerisinde yüzmeye devam ediyoruz. 

Ahlak kelimesi, Arapça "hulk" kökünden türemiş olan, tavır, davranış, fıtrat, fıtrata yerleşmiş olan seciye, karakter manalarına gelen bir kelime. Ahlak bilimcileri ahlakı; "bir kimsenin fıtratına yerleşmiş olan, refleks olarak ortaya konulan ve sürdürülebilir davranışlar" olarak ifade ediyorlar. Refleks olma yönü, zor zamanlarda, düşünmeden, hesap etmeden aniden ortaya çıkması ki; karaktere ne yerleşmişse, fıtratta ne varsa o refleks olarak ortaya çıkar. Sürdürülebilir olması, sadece bir defaya mahsus değil, her etki de aynı tepkiyi verebilir şekilde davranışın içselleştirilmiş hâle gelmesini ifade ediyor. 

Halk arasında sıklıkla kullanılan "ahlaklı", "ahlaksız" ifadeleri galat-ı meşhur bir kullanımdır. Doğrusu "iyi ahlaklı", "kötü ahlaklı" şeklindedir. Ama iyi ahlaklı yerine "ahlaklı", kötü ahlaklı yerine "ahlaksız" kullanımı galat-ı meşhur olarak yaygınlık kazanmıştır. 

Bir davranışın iyi ahlak veya kötü ahlak örneği bir davranış  olduğuna karar veren ya da belirleyen dört ana kriter vardır.  Bunlar akıl, örf, hâkim otorite ve dindir. Akıl, doğru kaynaklardan beslenir,  idrak etme seviyesi yeterli olursa bir davranışın iyi veya kötü olduğunun sınıflamasında belirleyici olabilir. Ancak akıl, biraz bencil/menfaatçi olduğundan dolayı, bazen kendi lehine olanları ahlâki bir davranış, aleyhine olanları da gayri ahlaki bir davranış olarak da kabul edilebilir. Yani objektivitesi/tarafsızlığı tartışılır. Akıl, insanı kâinattaki diğer varlıklardan ayıran en önemli kuvve ve melekedir. Akıl kelimesi, felsefe ve mantık terimi olarak "varlığın hakikatini idrak eden, maddî olmayan, fakat maddeye tesir eden basit bir cevher; maddeden şekilleri soyutlayarak kavram haline getiren ve kavramlar arasında ilişki kurarak önermelerde bulunan, kıyas yapabilen güç" olarak tarif edilmiştir. 

Aklın mahiyeti ve fonksiyonları üzerine, Aristo'dan itibaren neredeyse tüm filozoflar ayrı sınıflandırmalar, açıklamalar yapmışlardır. Aklın boyutlarını, aşamalarını, anlamaya ve anlatmaya akıl yormuşlardır. Aklın mahiyetini basitçe ifade edecek, sınıflandıracak/boyutlandıracak  olursak; bir: Egoist ve pragmatik akıl. (hayvâni akıl) Kendisini, kârını, zararını, menfaatini, çıkarını düşünen sebep sonuç ilişkisi kuran akıl. İki: imar, inşaa ve icad eden akıl. Üç: Duygusal akılda diyebileceğimiz, düşünen soyut değerler üreten, onları hayat gayesi haline getiren akıl. Dört:  Üst akıl ile iletişime geçen, kurucu akıl.( Nebevi akıl) Bu sınıflandırma,  mutlak böyle diye bir iddiamız söz konusu değil. Zira her filozofun değerlendirmesine göre farklılık arz eder. Bu gün insanlık olarak maalesef ilk iki boyuttan üçüncü boyuta geçememenin, kurucu akıldan uzaklaşmanın, soyut değerleri kaybedişimizin sıkıntılarını problemlerini yaşıyoruz. Adalet, merhamet, isar, vicdan, şefkat, hak kavramları ile ifade edilen hassalari kaybedişimizin yansımalarını yaşıyoruz. Bugünkü ortak akıl, sekülerizmin, pragmatizmin ve hedonizmin kısaca son tahlilde siyonizmin istilası altındaki akıldır. Ve ahlaki değerler üretmesi ve ahlaklı bir toplumun teşekkülünü ve tekâmülünü sağlaması mümkün değildir. 

Örf, bir davranışın iyi ahlak veya kötü ahlak örneği bir davranış olduğunu belirleyebilir. Ancak evrensel ahlak kaidelerini belirleme ve evrensel üst ahlaka ulaşmak örfi kabullerle mümkün değildir. Örf, ahlaki davranışların üzerinde belirli bir noktaya kadar denetleyicidir. Örf, değişkenlik gösterdiği ve toplumlar arasında subjektif olduğu için denetleyicilik konusunda yetersiz kalmaktadır. 

Hâkim Otorite, ahlaki davranışların belirlenmesinde ve uygulanmasında etkindir. Ancak hâkim otorite değişkenlik arz ettiğinden dolayı evrensel ahlak ilkelerine yine ulaşılamaz. Aynı şekilde hâkim otoritenin de denetleme gücü sınırlıdır. Evrensel bir hâkim otorite tarihin hiçbir döneminde olmamıştır. Dünyayı küresel bir köy haline getirerek şirketleştirme ve sömürme hedefinde olan siyonist ve evangelist temeller üzerine inşa edilmiş bugünkü şeytani yapının ana hedefi ise ahlaklı bir toplum oluşturma değil ahlaksız bir goyimler güruhu ortaya çıkarmaktır. Fıtratı, nesli, kültürü, ekinleri, genetik yapıyı bozarak ahlaki olana savaş açmaktır.

Geriye ahlaki davranışı belirleme ve denetleme konusunda din kalıyor. Ahlakın temeli din midir, değil midir? diye bu konu çok tartışılmış. Bu tartışmaya girmeden şunu ifade etmek gerekir ki;  evrensel bir ahlak öğretisine sahip olmak istiyorsak ve ahlâki davranışların her yerde, her şartta, denetlenebilir olmasını arzu ediyorsak o zaman evrensel bir din ve her şeyi, her yeri, her an gözetleyen bir tanrı inancı ahlakın belirlenmesinde ve denetlenmesinde asıl belirleyici güçtür.

Bugün dünya üzerindeki ahlâkî  bozuklukların, hukuksuzlukların, haksızlıkların, zulümlerin yegâne sebeplerinden bir tanesi insanlığın cihan-şümûl bir ahlak anlayışına sahip olmamasıdır. İnsanların kendilerini her hâlükârda denetleyen, gözetleyen, hesaba çekecek olan bir tanrıya inanmamalarından kaynaklanmaktadır.

Ahlakın refleks hale gelmesi, "Zor zamanlarda tepkisel olarak meydana çıkan davranışlardır." demiştik.  Kişinin bir erdemi içselleştirip içselleştiremediğinin en bariz göstergesi refleks davranışlardır.  Mesela ayağı taşa takıldığında verdiği tepkiden, şahit olmuş oldu bir zulüm ve haksızlığa verdiği tepkiye kadar ahlâk-ı hasene veya ahlâk-ı seyyie sahibi olduğu ortaya çıkar. Sürdürülebilir olması şahıslara, zamana, hadisatın gidişatına takılmaksızın her zaman, her yerde, her ahval ve şerait içerisinde aynı davranışı sergileyebilmesidir

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

497. Sayı Mayis 2024