Ruhun Kemâli Veya Kulluğun Zirvesi: Takva , Mehmet Toker
Sayı : 497   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Umran

Mehmet Toker

Ruhun Kemâli Veya Kulluğun Zirvesi: Takva

  • 31 Mart 2024
  • 596 Görüntülenme
  • 496. Sayı / 2024 Nisan



Takva, Allah'ın koymuş olduğu sınırlar çerçevesinde, haddi aşmama, kulların arasındaki yatay ilişkilerde de ahlaki ve hukuki ilkeleri ihlal etmeme, insanların haklarına saygı gösterme, mahremiyetine halel getirmeme manaları taşımaktadır. Takva, patolojik bir korku duygusu değil; çok sevilen, sayılan, aynı zamanda dostluğu kaybedilmekten korkulan bir varlığın bizden uzaklaşmasından, gücendirmekten korkmak, onunla aramızdaki bağı en güzel şekilde devam ettirebilmektir.

Takva elbisesinin bedenimize giydiğimiz elbiselerden daha hayırlı olduğu vurgusu bize şunu gösteriyor ki; gerçek takva, utanma duygusu ve insanı ahlaksızlıktan koruyan, çirkin davranışlardan alıkoyan edep ve hayâ duygusunu kuşanmasıdır. Takva elbisesi Allah-u Teâlâ'nın bizi her halükarda gördüğünün, gözettiğinin, hesaba çekeceğinin ve Allah-u Teâlâ'nın "Basir ve Şehit/Şahit" olduğunun şuurunda yaşamaktır.

Takva kavramı sözlüklerde; koruma, esirgeme, anlamlarına gelen "vikaye" kökünden türetilmiş bir kelimedir. Kur'an-ı Kerim'deki ayetler çerçevesinde değerlendirdiğimizde insanın ibadet ve salih amel işleyerek kendisine ahirette kaybettirecek durumlardan korunması, Allah'ın azabına müstehak olmaktan kaçınması gibi anlamlarda kullanıldığını ifade edebiliriz. Kur'an-ı Kerim'de, müminlere sık sık muttaki olmaları gerektiği hatırlatılır. Muttakilere vaat edilen ödüllerden, cennetlerden ve Allah'ın rızasından bahsedilir. Takva kavramı, Kur'an-ı Kerim'de, Allah'a ibadetin, kulluğun zirvesi olarak karşımıza çıkar.

Takva, Kur'an-ı Kerim'de hem ideal yaşam biçimi, hem de kullukta en üst zirve olarak karşımıza çıkar. Allah'ın azabına müstahak olmamak için ince bir haleti ruhiye ile hareket edilmesi gerektiğini, haram-helal duyarlılığı ve dini ahlaki sorumluluğun bilincinde yaşanması hususlarını ifade ettiğini söyleyebiliriz. Takva aynı zamanda; öfke, gurur, kibir, saldırganlık, barbarlık, saygısızlık ve cahiliye kavmiyetçiliğinden de kaçmak uzak durmaktır. Bunların yerine kişinin hayatında ağırbaşlılık, tevazu, hilm ve îsar duygularını yerleştirmesidir. İnsanların şeref ve haysiyetlerine saygı, Allah'ın murakabesi altında olduğunun bilincinde yaşama ve Allah rızasını hayatının ana gayesi edinmesi şeklinde de ifade edilebilir. Öyle olunca takva sahibi kişinin; dünyaya tamahla, mal mülk hırsıyla yaşayan, aç gözlü, insanların haklarına saygı göstermeyen, şehvet düşkünü, isyankâr, kaba-saba bir kişi olması düşünülemez.

Takva, Allah'ın koymuş olduğu sınırlar çerçevesinde, haddi aşmama, kulların arasındaki yatay ilişkilerde de ahlaki ve hukuki ilkeleri ihlal etmeme, insanların haklarına saygı gösterme, mahremiyetine halel getirmeme manaları taşımaktadır. Takva, patolojik bir korku duygusu değil; çok sevilen, sayılan, aynı zamanda dostluğu kaybedilmekten korkulan bir varlığın bizden uzaklaşmasından, gücendirmekten korkmak, onunla aramızdaki bağı en güzel şekilde devam ettirebilmektir. Takva, saygı ve tazim belirtir. Takva, insanın samimi olmasını, net ve şeffaf olmasını temin eden, dünya hayatının fani olduğu şuurunda yaşamasını tesis eden, kalben, ruhen, bedenen, Allah'a adanmayı, Allah'ın dinine yardım etmeyi en birinci vazife olarak gören, bir ruh hali ve amel-niyet bütünlüğüdür.

İslam, takvayı yaşama ve yaşatma bilincinin tam merkezine koymaktadır. Kur'an-ı Kerim'de Bakara Suresinde "Yüzlerinizi doğu ya da batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir, asıl iyilik; Allah?a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, ve peygamberlere inanan, malını sevdiği halde akrabasına, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, dilenenlere, hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren, namazı dosdoğru kılıp, zekatı ödeyen, antlaşma yaptığında sözünde duran, sıkıntı, darlık, hastalık ve şiddetli savaş zamanlarında sabredenlerin yaptığıdır

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

496. Sayı Nisan 2024