Hususi Fikirler
İslam, sadece bireysel bir inanç değil; aynı zamanda insanlara ulaştırılması gereken evrensel bir davettir. Bu davet, peygamberlerin misyonudur ve bugün her Müslümanın omuzlarında taşıdığı bir sorumluluktur. Ancak bu sorumluluğu yerine getirirken dikkat edilmesi gereken bazı temel ilkeler vardır. Bunları "İslami davetin ABC'si" olarak özetleyebiliriz: İman, İlim, Ahlak ve Cesaret.
Unutulmamalıdır ki, İslam'a davet, bir dayatma değil, bir çağrıdır. Bu çağrı ne kadar samimi, bilinçli ve güzel yapılırsa, kalplerde o kadar tesir bırakır. Dolayısıyla, davet eden kişi hem donanımlı hem de ahlaklı olmak zorundadır. Esassız bir davet, samimiyeti sorgulatır; bilgiden uzak bir tebliğ, hakikatin üstünü örter.
İslami davetin ABC'si niteliğinde bazı temel esaslar vardır. "İslami davetin ABC'si" ifadesi, genellikle İslam'a davetin temel ilkeleri, yöntemleri ve ahlaki esasları anlamında kullanılır. Bu tarz bir ifade, "bir işi en temelden, en sade haliyle öğrenmek" anlamındaki "ABC'si" deyiminden gelir. Yani burada amaç, İslam'ı anlatmanın temel prensiplerini özetlemektir.
İslam, sadece bireysel bir inanç değil; aynı zamanda insanlara ulaştırılması gereken evrensel bir davettir. Bu davet, peygamberlerin misyonudur ve bugün her Müslümanın omuzlarında taşıdığı bir sorumluluktur. Ancak bu sorumluluğu yerine getirirken dikkat edilmesi gereken bazı temel ilkeler vardır. Bunları "İslami davetin ABC'si" olarak özetleyebiliriz: İman, İlim, Ahlak ve Cesaret.
İman, İslam'a davetin omurgasıdır. İslam'ın temelinde tevhid inancı vardır ? yani Allah'ın birliğine, O'ndan başka ilah olmadığına iman etmek. Bu, İslam'a giriş kapısıdır. Peygamberler, insanları önce iman etmeye, sonra ibadet ve ahlaki sorumluluklara çağırmışlardır. Ameller, ibadetler ancak sağlam bir iman temeline oturduğunda anlam kazanır. İman olmadan yapılan işler, şeklen İslam'a benzese bile, hakikatte eksik kalır. İnsanlara İslam'ı anlatırken, önce onların kalplerine iman tohumunu ekmek gerekir. İmanın yerleşmediği bir kalpte İslam sadece bir şekilden ibaret olur. Bu yüzden davetin özü ve omurgası imandır.
İlim/Bilgi, davetin omurgasıdır. Bilmeden konuşmak, iyi niyetle de olsa yanlış sonuçlara yol açabilir. Davetçi, Kur'an ve sünnete dayalı sağlam bir bilgiye sahip olmalı, inandığını delilleriyle anlatabilmelidir. Aynı zamanda muhatabının seviyesine uygun bir dil kullanmalıdır. Bilgi sahibi olmak, sadece doğruyu bilmek değil; aynı zamanda doğruyu etkili bir şekilde anlatabilmektir.
Ahlak, davetin en güçlü dilidir. İnsanlara ne söylediğimiz kadar, nasıl söylediğimiz ve bunu hangi karakterle sunduğumuz da önemlidir. Peygamber Efendimiz (sav) insanları İslam'a davet ederken önce güven vermiş, yumuşak huyluluğu ve merhametiyle gönülleri kazanmıştır. Unutulmamalıdır ki kaba bir dil, en doğru sözü bile etkisiz kılar.
Cesaret ise davetin yolunda karşımıza çıkacak zorluklara karşı direnç gösterebilmektir. Bugün pek çok insan inandığını açıkça dile getirmekten çekinmektedir. Oysa hakikat, korkuların değil, cesaretin desteğiyle yayılır. Cesur olmak, kaba olmak değil; doğru olanı, doğru yerde, doğru üslupla söyleyebilmektir.
İslami davet, bir hitabet sanatı ya da bir kampanya değildir. Bu, insanları Hakk'a çağırma sorumluluğudur. Eğer bu daveti ahlakla süsler, bilgiyle donatır ve cesaretle sürdürürsek; kalplere ulaşmak da, gönüllerde iz bırakmak da Allah'ın izniyle mümkün olur.
İslam, sadece bireysel bir inanç sistemi değil, aynı zamanda topluma yön veren evrensel bir hayat nizamıdır. Bu yönüyle, insanlara İslam'ı anlatmak ve onları hakikate davet etmek, Müslümanların önemli bir sorumluluğudur. Ancak bu davet, gelişi güzel, plansız ya da hissiyata dayalı bir şekilde yapılamaz. Zira İslam'a davet, hem ahlaki hem de ilmi bir temele dayanmak zorundadır. Kısaca söylemek gerekirse: İslam'a davet esassız olmaz.
Kur'an-ı Kerim, davetin nasıl yapılması gerektiğini açıkça ortaya koyar: "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız
