Sayı : 496   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

İrfan Mektebi

Osman Nuri Topbaş

Ömrün Dört Mevsiminde de İstikamet Üzere Bir Hayat

  • 09 Haziran 2022
  • 577 Görüntülenme
  • 474. Sayı / 2022 Haziran



İç dünya ile dışa yansıyanlar birbirinden ayrı düşmez. “Benim kalbim temiz.” iddiasında bulunan kişinin, kalbinden dışarı sızan alâmetleri, yani davranışları bu iddia ile muvafık olmalıdır. Çünkü iç dünyamızın göstergesi duygularımızdır. Ağzımızdan çıkan her söz, fiilî hareketimiz, davranışlarımız bir noktada bizim iç dünyamızın resmidir ve sergisidir.

 

 

Ne hikmetli bir sırdır ki; iç âlemlerine yoğunlaşanların, ahir ömürlerinde dış görünüşleri de bir başka güzel olur. Secde izi ve abdest ile nurlanmış simalar, istikamet üzere bir ömür içinde ağarmış ve ahiret beratının aklığına kavuşmuş saç ve sakallar, cismaniyetin kesafetinden kurtulup, ruhani bir letafete kavuşmuş, melekîleşmiş vücutlar; insana acıma ve hüzün değil, heybet ve ihtiram hissi verir.

 

Rivayete göre: “İsa (as); teni alacalı ve iki şakağı da çökük, hasta bir adama rastladı. O şahıs, üzerindeki hastalıklardan adeta habersiz bir hâlde kendi kendine şöyle şükrediyordu:

–Yâ Rabbî! Sana sonsuz hamd ü senalar olsun ki, insanların pek çoğunu müptelâ kıldığın dertten beni halâs eyledin!.. İsa (as), muhatabının idrak seviyesini anlamak ve manevi kemalini yoklamak maksadıyla ona;

-Ey garip adam! Allah’ın seni halâs eylediği hangi dert var ki? dedi.

Hasta şöyle cevap verdi:

–Ey Rûhullah! En feci hastalık ve belâ, kalbin Hak’tan gafil ve mahrum olmasıdır. Şükürler olsun ki ben; Cenab-ı Hak ile beraber olmanın zevk, lezzet ve feyizleri içindeyim. Sanki vücudumdaki hastalıklardan haberim bile yok…”

Kıssadan hisse;

İnsanın bir zahiri bir de bâtını vardır. İnsanın zahiri vücududur. Endamı, bedeni, kaşı, gözü, yani dış görünüşüdür. Diğer tarafta insanın bir de iç dünyası, yani gönül dünyası vardır. Dünyaya gelişimizin esas gayesi, gönül âlemimizi zenginleştirmektir.

İnsan; sıhhat ve güzellik gibi endişelerle zahiri dünyasına, fizikî yapısına pek düşkündür. Fizikî varlığının; güzel, temiz, sağlıklı, dinç, parlak ve benzeri güzel vasıflarda olması ve kalması için gayret eder. İtina ile beslenir, giyinip kuşanır, sıcaktan, soğuktan korunur. Hastalanmaktan ve yaşlanmaktan korunmaya çalışır.

Hâlbuki bu dünyadaki fizikî varlığımız, fanidir. Güzelliği ve sağlamlığı muvakkattir, yani geçicidir. Bu fani ve bir ömürlük elbiseye gösterilen aşırı ihtimam da beyhudedir.

Çünkü ömür grafiği, zayıf ve muhtaç bir bebeklikle başlar; gençlik ve orta yaşlarda zirvesini bulur, sonra tekrar iniş başlar. Zayıflık ve güçten düşme baş gösterir. Gençliğin tarâveti, tazeliği, yerini yaşlılığın solgunluğuna ve pörsümüşlüğüne terk eder. Gençlikte sıhhatli, pembe ve diri olan cilt, buruştukça buruşur. Saçlar ağarır. Gide gide bel bükülür.

İç dünya ile dışa yansıyanlar birbirinden ayrı düşmez. “Benim kalbim temiz.” iddiasında bulunan kişinin, kalbinden dışarı sızan alâmetleri, yani davranışları bu iddia ile muvafık olmalıdır. Çünkü iç dünyamızın göstergesi duygularımızdır. Ağzımızdan çıkan her söz, fiilî hareketimiz, davranışlarımız bir noktada bizim iç dünyamızın resmidir ve sergisidir. Gönlümüzde Allah ve Rasûlü’ne muhabbet varsa; fiillerimizde Allah’ın emirlerine ittibâ, Rasûlullâh’ın sünnetine sarılma tezahür etmelidir.

Gönlümüzde tevazu varsa; davranışlarımızda, yürüyüşümüzde, bakışımızda, oturuşumuzda alçakgönüllü davranışlar tezahür eder.

Şeyh Sâdî ne güzel söyler:

“Fıstık misali kendisinde bir iç var zanneden kimse, soğan gibi hep kabuk çıkar.”

Buna göre kıymeti haiz bir vasfı olmayan kimselerin o vasıfla ilgili kullandıkları tevazu ifadeleri, ayrı bir riya misalidir.

Meyveleri olgunlaşmış ağaçların, dallarını yere eğip insanlara ikram etmesi gibi; ancak akıl, ilim ve hikmet sahibi seçkin insanlar mütevazı ve ikram sahibi olurlar.

Gönlümüzde merhamet varsa; fiillerimizde cömertlik, diğerkâmlık ve bağışlama olur.

Malum; Cenab-ı Hak cömerttir. Rasûlullah (sav) Efendimiz cömerttir. Maddî âleme baktığımız zaman toprak cömerttir. Velhâsıl kâinatta her şey cömerttir. Cenab-ı Hak, insanın da cömert olmasını arzu ediyor.

Cömertlikte en güzel misallerden biri de arı.

O küçücük varlık, kendi ihtiyacının kat kat fazlası bal yapar, büyük bir titizlik ve intizam ile onu paketler. Bunun cüzî bir miktarını kendisi yer ve çoğunu insanlara ikram eder.

Meyve ağaçları da nesillerinin devamı için pek çok meyve verirler. Binlerce meyvenin içinden sadece birisi tohum olup ağaç bitirse, kâfi gelir. Diğer meyveler ise insanların ve diğer canlıların istifadesine arz edilir.

Kesilip yenilen hayvanlar; kendi hayatlarını devam ettirmek için beslenirler, bir müddet yaşadıktan sonra da etlerini insanlara ikram etmek üzere can verirler.

Yine süt veren hayvanlar; sütlerinin çok az bir kısmını yavrularına ayırırken, büyük kısmını insanlara ikram ederler.

Bu misalleri çoğaltmak mümkündür.

Yani kul, kâinata şaşkın bakışlarla bakmayacak. Bir tefekkür sergisi olan kâinat kitabını ibretle okuyacak. Böylece kalp, irtifa kat edecek. Gönül; ilâhî kudret akışlarından, Cenab-ı Hakk’ın azamet-i ilâhiyyesinden, lâyıkıyla hisseler alacak.

Allah muhafaza eylesin, gönlümüzde bu hasletlerin zıddı olan menfi huylar varsa; bu sefer, söz, fiil ve davranışlarımıza onlarla muvazi hâller akseder.

Kalpte nefret ve haset varsa; yansıması gıybet, yalan, iftira ve benzeri zehirli davranışlar olur. Kalpte ihtiras ve nefsaniyet varsa; tezahürü cimrilik ve bencillik olur. İç dünyada kibir ve ucub varsa; yürüyüşe, bakışa, sözlere kabalık ve tepeden bakış yansır. Sahibi gizlemeye çalışsa dahi yansır.

Çünkü toprağa hangi bitkinin tohumu ekilirse, onun semeresi alınır.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

474. Sayı Haziran 2022