Sayı : 496   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

İslam Aleminden

Ahmet Varol

İsrail'in Medyayla Savaşı

  • 09 Haziran 2022
  • 398 Görüntülenme
  • 474. Sayı / 2022 Haziran



Şirin Ebu Akile, siyonist işgalcilerin öldürdükleri ilk gazeteci değil. İnsan haklarıyla ve basın özgürlüğü ile ilgilenen kurumların hazırladığı raporlara göre sadece 2000 yılında Aksa İntifadası’nın başlamasından bugüne kadar geçen 22 yıla yakın bir süre içinde öldürdükleri gazeteci sayısı 50’yi geçti. Bunun yanı sıra onlarca gazeteci yaralandı, onlarcası çok basit gerekçelerle veya hiçbir gerekçe ileri sürülmeden, “idari tutuklu” olarak zindana atıldı. Hâlen de işgal zindanlarında 20’ye yakın gazeteci olduğu söyleniyor.

 

Arap dünyasının en etkili televizyon kanalı olarak kabul edilen Katar merkezli El-Cezire’nin Kudüs muhabiri, 51 yaşındaki bayan gazeteci Şirin Ebu Akile, 11 Mayıs 2022 Çarşamba sabahı İsrail işgal güçlerinin Batı Yaka bölgesindeki Cenin şehrinin yanı başında bulunan Cenin Mülteci Kampı’na düzenledikleri baskın esnasında işgalci keskin nişancılar tarafından kasten vurularak öldürüldü.

Ebu Akile yaklaşık 25 yıldan beri El-Cezire’nin muhabirliğini yapıyordu ve çalışmaları Filistin halkı tarafından takdir edilen, mazlum Filistin halkının sesini dünyaya duyurmaya çalışan etkili bir basın mensubuydu. Onun öldürülmesi tabii ki arkadaşlarını, basın dünyasını ve tüm Filistin halkını üzdü.

Ebu Akile’nin böyle haince bir saldırıyla kasten öldürülmesi tüm dünyada da büyük yankı buldu ve bu olayla birlikte işgalci siyonistin gerçek kimliği, nasıl bir savaş verdiği ve ne tür bir çizgi üzerinde olduğu bir kez daha gözler önüne serilmiş oldu.

İşgalci siyonist, gelen tepkiler üzerine önce cinayeti Filistinlilerin üzerine yıkmaya çalıştı. Ancak o, saldırıya hedef olduğu anda Filistinliler tarafında bulunuyordu ve Filistinliler tarafından öldürülmüş olması için yakın mesafeden vurulmuş olması gerekiyordu. Otopsi raporları ise onun yakın mesafeden değil yaklaşık 200 m’lik bir mesafeden vurulduğunu ortaya koyuyordu. İşgalci askerler de tam bu kadarlık bir mesafede duruyorlardı. Ayrıca Filistinlilerin elinde bu kadar mesafeden vurabilecek silah yoktu.

Bunun yanı sıra yapılan kamera incelemeleri neticesinde, saldırının gerçekleştirildiği esnada henüz çatışmaların başlamadığı ve Şirin Ebu Akile’nin bulunduğu tarafta silahların kullanıldığını gösteren bir gelişme olmadığı anlaşılıyordu.

Bütün bu bilgilerin gün yüzüne çıkması üzerine işgal yönetimi bir keskin nişancının ona mermi atmış olabileceği yönünde yarım ağızla bir itirafta bulunma ihtiyacı duydu. Çünkü her şey gayet açıktı ve cinayetin işgalci askerler tarafından işlendiğini gösteren deliller herhangi bir şüpheye mahal bırakmıyordu.

Daha sonra siyonistlere ait bazı medya organları tarafından yayınlanan haberlerde, isimlerini vermedikleri bazı İsrail yetkililerine dayanarak, Ebu Akile’ye ateş ettiği tahmin edilen askerin sorguya çekildiği, onun Ebu Akile’yi görmediğini ve ateş edip etmediğini de hatırlamadığını söylediği belirtildi.

Oysa bu son derece saçma bir savunma şekliydi. Çünkü saldırıyı gerçekleştirdiği tahmin edilen askerin elinde dürbünlü silah olduğu belirtiliyordu. Bir keskin nişancının 200 m mesafeden hedef aldığı bir kişiyi silahın dürbünüyle görememesi ve üzerinde basın yeleği, kafasında da basın mensubu olduğunu ortaya koyan kaskı bulunan kişiyi teşhis edememesi mümkün değildir. Böyle sıcak bir ortamda ateş edip etmediğini hatırlamamak ise tamamen saçmadır.

Diğer yandan saldırı şekli Ebu Akile’nin hata kurşunuyla değil, özellikle hedef alınarak ve öldürme kastıyla vurulduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Çünkü o bir basın mensubu olarak olayları takip ettiğinden, üzerinde “Press” yazılı kurşun geçirmeyen yelek ve kafasında da yine kurşun geçirmeyen kask vardı. Bu durumda saldırganın, onun ya bacaklarını hedef alarak yaralama kastıyla ya da yüzünü hedef alarak öldürme kastıyla vurması söz konusu olabilirdi. Ebu Akile’nin özellikle yüzünün hedef alınması saldırganın onu öldürme kastıyla vurduğunu çok açık bir şekilde gözler önüne seriyordu.

Bütün bu gerçeklerin ortaya çıkmasından sonra işgal rejiminin askeri savcılığı cinayet hakkında soruşturma dosyası açmama kararı verdi. Aslında böyle bir karar tüm insanlığa kafa tutmak ve başta BM olmak üzere güya insan haklarının bekçiliğini yaptığı iddiasında bulunan ve kendini “uluslararası toplum” olarak nitelendiren organizasyonları hiçe saymak anlamına geliyordu. Çünkü ortada çok açık bir savaş suçu vardı ve işgal rejiminin en başta kendi adamını bu suçtan dolayı sorgulaması gerekiyordu.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

474. Sayı Haziran 2022