Sayı : 495   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Başyazı

Abdullah Büyük

Kur'an İle İrtibatımızı Gündemimize Alalım

  • 09 Haziran 2022
  • 562 Görüntülenme
  • 474. Sayı / 2022 Haziran



İnsanın öyle dostları vardır ki, o dostlarını yolda, çarşıda, camide, sohbette gördüğünde hemen yüzü güler, içini huzur kaplar. Sıkıntısını açar, içi rahatlar. Saatlerce beraber olurlar, birbirlerinden bıkıp usanmazlar. Dostunu görmediği veya konuşamadığı zaman, içi daralır, rahatsız olur. İnsanın, Kur’an’la kurduğu irtibat, bu örnekteki ilişkiye benzer. İnsana, Kur’an-ı Kerim’i anlama imkânı veren en önemli özellik, güvenirliliktir. Sıcak bir samimiyet üzerine kurulan irtibat, insanı Kur’an’a, Kur’an-ı insana taşır.

 

 

Müslüman insanın alıp verdiği iki nefes vardır. Tabirimizi hoş görün, Kur’an aldığımız nefes ise, namaz da verdiğimiz nefes gibidir. Rabbi ile konuşmak isteyen insan, Kur’an okusun. Eğer Rabbine konuşmak istiyorsa namaz kılsın. Ne müthiş bir nimet, öyle değil mi kıymetli kardeşlerim?

Rabbimiz, Melikimiz ve İlahımız olan Allah (cc), bizzat kendi kudret eliyle yarattığı, şekillendirdiği ve ruhundan, ruh üfürdüğü insanın önüne üç tane kitap koymuştur.

Bunlar:

Vahyin kitabı olan Kur’an-ı Kerim,

Kudret eliyle yaratılan insan kitabı,

Ve kâinat kitabı.

Yeryüzü coğrafyasına adaletle hükmetmek, tüm insanlığa adaletle muamele etmek ve zalimlerin ve mazlumların olmadığı bir dünya istiyorsak, önümüze gelen bu üç kitabı anlayarak okumak gerekiyor. Ne var ki okunacak kitapların sırası bozulmasın. Önce Kur’an, sonra insan ve daha sonra ise kâinat kitabı.

Peygamberimizin ashabı böyle idi. Emeviler döneminde Müslümanlar sınıfta kaldı. Abbasiler döneminde hareket hızlandı. Ömer bin Abdülaziz döneminde tekrar şahlandı.

Hak dini inkâr eden kâfirlerin, nankörlerin keyfi ve batıl düşüncelerine, uygulamalarına boyun eğme. Kur’an ile konuşarak, yazarak, hesapsız servet harcayarak, hayatını ortaya koyarak, onlara karşı olanca gücün ile büyük bir cihat ilan et..” (Furkan, 25/52. Kısa tefsirli meal)

Eğer müminler ve Müslümanlar olarak, bu davete kulak vermezsek işte o zaman altından kalkamayacağımız bir durumla karşı karşıya geliriz:

Allah’ın Rasülü: Ey Rabbim, benim kavmim, benim ümmetim bu Kur’an’ı gözden çıkarılmış, terk edilmiş hale getirdi, dedi.” (Furkan, 25/30) Birçok müfessir, bu ayetin şikâyet ayeti olduğunu açıklamışlardır. Müslüman ümmet, eğer Kur’an-ı Kerim’e karşı vazifelerini yerine getirmez ise, Peygamberimizden bu şikâyet gelir. Rasülullah Efendimizin şikâyetine muhatap olan toplumun iki yakası bir araya gelmez.

“Kur’ an’ın manası, kalbine yeniden nazil olmuyorsa, ne Razi’nin tefsiri, ne de Zemahşeri’nin Keşşaf’ı senin derdine çare bulamaz.” (Mecmuu fetva: 8)

Kur’an-ı Kerim Arapça olarak tüm insanlığa gönderilmiş olan bir kitaptır. Müslüman insan, Müslüman Alman, Müslüman İngiliz dilleri ne olursa olsun, namaz içinde Kur’an-ı Arapça okur, namazın dışında ise kendi lisanı ve dili ile okuma hakkına sahiptir.

“Rabbim bana ne diyor?” Sorusunun muhatabı kadın-erkek herkestir. Kevser Suresini namazın içinde okuruz, evimize, büromuza geldiğimizde, Kevser suresinin manasını, bizlere yüklediği vazifeleri Türkçe meal ve tefsirlerden okuruz. Bu en tabii bir kulluk görevimizdir.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

474. Sayı Haziran 2022