Tefekkür, özünde unutmak olan insanın aklıyla verdiği bir var olma mücahedesidir. Tefekkür, özünde ünsiyet olan insanın aklıyla kâinata uyum sağlaması, kâinatın yaratıcısıyla yakınlık kurması ve nefsini ehlileştirmesidir.
Tefekkür bir zihin imarıdır. Kalp ve gönül inşasıdır. Zihinlerin imarı meselesine gelince; zihinler tuğlayla, demirle, çimento ile taşla imar edilmiyor. Zihnin imarı, her şeyden önce sağlam bir inançla ve derin bir tefekkürle olur. Hem de bu sağlam inancın, hayatın fani olduğu temeli üzerine, asıl olanın ölüm ve ölümden sonraki hayat olduğu temeli üzerine inşa edilmesi gerekmektedir.
Yüce yaratıcı Hâlık ve Fâtır olmasının bir tecellisi olarak kâinatta canlı ve cansız pek çok varlık yaratmıştır. Bu varlıkları birbirlerinden ayırt eden farklı yaratılış özellikleri vardır. Tek hücreli canlılardan haşerata, nebatattan hayvanata her varlığın kendine özgü ayrı fıtratları, kabiliyetleri ve yaratılış amaçları vardır. Mesela bitkiler canlı olmalarına rağmen neşvü nema ettikleri yerden başka bir yere hareket etme özellikleri yoktur. Buna karşı hayvanlar hareket etme ve her biri kendi yaratılışına göre iş yapma yeteneğine sahiptirler.
Semavatı, yeryüzünü ve ikisi arasındakileri belirli bir fıtrata göre yaratan Allah'ın yarattığı canlı varlıklardan en mükemmeli insandır. İnsan hem beden hem de ruh yönüyle yaratılmış mükerrem bir varlıktır. Kur'an-ı Kerim'de Tin Suresinde "İnsanın en güzel kıvamda yaratıldığı" ifade edilir. Yine Kur'an-ı Kerimde farklı ayetlerde "insanın pişmemiş kuru çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan, yapışkan bir çamurdan, pişmiş çamurdan, topraktan, pişmiş topraktan, topraktan süzülerek yaratıldığı" anlatılır. Bu ayetler gösteriyor ki; İnsan bedenen topraktan yaratılmıştır. İnsan beden yönüyle diğer canlılarla pek çok ortak özelliğe sahiptir. Bununla beraber insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği onun akıl ve ruh yönüyle ilgilidir. Kur'an-ı Kerim'de Allah insanı yarattıktan sonra ona "kendi ruhundan üflediğini" ifade eder. "Ruhtan sorulduğunda da onun mahiyetini yalnızca Allah'ın bildiğini" ifade etmek suretiyle soyut alandaki tefekkürün ulaşamayacağı boyutları olduğunu da öğretmiş olur. Yine insanı diğer varlıklardan ayıran akıl da Allah tarafından insana verilmiş bir donanımdır. Akıl, sorumluluğun temeli, mayasıdır.
İnsan kavramı, Arapça İNS kökünden türemiştir. Beşer manasında kullanılmaktadır. İnsan kelimesinin aslının "unutmak" manasındaki NSY'den, insîyân kalıbında, "unutan" manasına geldiğini ifade eden filologlar vardır. Allah'a verdiği sözü unutmasından dolayı bu şekilde isimlendirildiğini ifade eder dilbilimciler. İnsan kelimesinin ÜNS kökünden türediğini ifade eden filologlar, "ünsiyet" kavramının anlamı olan: "alışmak, uyum sağlamak, cana yakın olmak, vahşi hayvanın evcilleştirilmesi" gibi manalarda kullanıldığını ifade ederler... Tefekkür, özünde unutmak olan insanın aklıyla verdiği bir var olma mücahedesidir. Tefekkür, özünde ünsiyet olan insanın aklıyla kâinata uyum sağlaması, kâinatın yaratıcısıyla yakınlık kurması ve nefsini ehlileştirmesidir.
İster "unutan" manasında olsun, ister "alışan, uyum sağlayan, cana yakın olan, toplum halinde yaşayan" manalarına gelsin; "insan" kavramı, insan denen meçhulü tarif etmek için belki de en doğru kelime. Allah'ın yeryüzünde halife olarak görevlendirdiği insanın hilafet görevi yeryüzünü imar, ıslah ve adaleti sağlamak olarak anlaşılmıştır. İnsan, yeryüzünde yaratılmış olan varlıkların en mükemmeli... Akıl, irade, beyan ve pek çok kabiliyet ile donatılmış, kendisine göz, kulak, dil, muhakeme gücü verilmiş, ilahi (mutlak) akılla-vahiyle desteklenerek yalnız bırakılmamış bir varlık. İnsan, halifelik görevi ile mükellef tutulduğundan dolayı ağır bir emaneti yüklenmiş, çetin/zor, insanın insanla sınandığı bir imtihana tabii tutulmuş bir varlık.
Bütün bu özelliklerden dolayı insan diğer canlılardan farklı ve Allah'ın yarattığı varlıklar arasında seçkin bir yere sahiptir Kur'an-ı Kerim'de geçen "Biz, gerçekten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık" (İsra, 17/70) ayeti insanın üstün ve değerli bir varlık olarak yaratıldığını belirtmektedir. Bütün insanlar hilkatte bir, fıtratta farklıdır. Bu farklılık, akıl, irade, beyan, kabiliyet, maharet gibi insanı kendine özgü mükemmel bir sanat eserine, yaratıcının eşsiz ve benzersiz sanatına dönüştüren özelliklerdir.
Bu özelliklerin en başında gelen akıl, insanı kainattaki diğer varlıklardan ayıran en önemli kuvve ve melekedir. Akıl kelimesi, felsefe ve mantık terimi olarak "varlığın hakikatini idrak eden, maddî olmayan, fakat maddeye tesir eden basit bir cevher; maddeden şekilleri soyutlayarak kavram haline getiren ve kavramlar arasında ilişki kurarak önermelerde bulunan, kıyas yapabilen güç" olarak tarif edilmiştir
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız