Sayı : 496   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Hususi Fikirler

Mustafa Çelik

Ticarette Hırs Karunlaşmanın Alfabesidir

  • 08 Şubat 2022
  • 519 Görüntülenme
  • 470. Sayı / 2022 Şubat



Ticarette hırs, tûl-i emel duygusundan doğan bir hastalık olup kulun ahireti unutup, dünyaya aşırı bağlanması neticesinde oluşmaktadır. Hırs, aç gözlülük hastalığıdır. Bu hastalığa yakalanan insanlarda tevekkül, kanaat, sabır gibi güzel vasıflar kalmadığı gibi, hırsı da sebeb-i hasarettir.

 

Ticaret ahlâkı; helalinden kazanmayı, haramın azabından kaçınmayı, harcamada bulunurken israftan kaçınmayı vazgeçilemez düsturlar olarak öğretir. Modern dünyada kapitalizm bizi kendi halimize bırakmıyor… Kendine alternatif olabilecek her şeyi ambalajlayıp ticari ürüne dönüştürüyor… Bu pazara yatkın ruh halimizle bizler de ‘’dahası yok mu?’’ demeye başlıyoruz… Halimize göre, inandığımız hakikate göre yaşamak değil, her hâl ve şartta lüks ve israfı normalleştirme yoluna gidiyoruz…

 

Müslümanların dünyasında ticaret ahlâkını ortadan kaldıran kazanma tutkusu ile kaybetme korkusudur. “Zavallı İnsanoğlu! Fakirlikten korktuğu kadar Allah’ın cehenneminden de korksaydı, her ikisinden de kurtulurdu!” Karunlaşma yolunda ilerleyen insandaki kaybetme korkusu, kendisi için kazanma tutkusunu tapınılan bir put haline getirmiştir. Hırs, bir anlamda kazanma tutkusu denilen puta tapınma ayinidir.

Ticarette hırs, tûl-i emel duygusundan doğan bir hastalık olup kulun ahireti unutup, dünyaya aşırı bağlanması neticesinde oluşmaktadır. Hırs, aç gözlülük hastalığıdır. Bu hastalığa yakalanan insanlarda tevekkül, kanaat, sabır gibi güzel vasıflar kalmadığı gibi, hırsı da sebeb-i hasarettir. Hz. Ali (ra), “Ruhun hastalığı hırstan gelir.” buyurmaktadır. Topladıklarına doymayan, umduklarına nail olmayan ve gönül dünyaları manevî olarak fakir olan hırslı insanların kalbinde ve ruhunda rıza-i İlâhî ve ihlâs gibi yüksek değerler yer bulamaz. Bu yüzden böyle insanlar ömürlerini ancak mal istiflemekle ve hamallıkla geçirir. Hırs kelimesi "tamah, açgözlülük, şiddetli arzu, bir şey hakkında ziyadesiyle rağbet ve meyil göstermek" anlamında kullanılmış ve adî şeylere olan hırsın kalp fakirliği, yüce şeylere karşı hırsın ise, ruhun ulviyeti olduğu kaydedilmiştir. (Bkz.Ö.N. Bilmen, Dini ve Felsefı Ahlâk Lügatçesi, Hırs Maddesi) Bazen da hırs ve tamah müteradif ve yakın anlamlarda kullanılmıştır. (Bkz.İmam Gazzali, İhyau-Ulûmi'd Din, Terc. A. Arslan, VII, 251) Bu da hırs kelimesinin geçirdiği evrimi ve günümüzde tamah kelimesiyle özdeş bir durumda zemmedilen bir davranış biçimi haline dönüştüğünü ifade eder.

Fıtrat penceresinden insana bakıldığında hayra da, şerre de meyilli olarak yaratılmış, hayır ve şerrin arasında gidip gelen bir meydan-ı imtihana atılmıştır. İnsanın farklı arzu, meyil ve mizacı ile bir sosyal dayanışma ihtiyacı tezahür etmiştir. Fakat imtihanın bir gereği olarak sınır konmamış meyilleri neticesinde muamelatlarında zulümler, haksızlıklar, kin, haset, adavet gibi menfi duygular ortaya çıkmıştır. Rasûlüllah (sav) uyarıyor:

"Bir koyun sürüsünün üzerine salıverilen iki aç kurdun o sürüye verdiği zarar, kişinin mal ve şeref hırsının dinine olan zararından daha ağır değildir" (Sünen-i Tirmizî, “Zühd”, 30)

Dikkat edilirse, hadis-i şerif’te, hırsın aslana değil de kurda benzetilmesi dikkat çekicidir. Zira aslan ihtiyacı kadar olan bir kaç koyunu parçalar. Kurt ise eğer imkân bulursa tüm davarı boğarak öldürür, içinden ancak bir tanesini parçalar, yer. Bütün dünyayı elde edecek şekilde hırsla hareket eden kişinin de, kazandığından bir günde yiyeceği birkaç ekmek ve içeceği bir kaç bardak meşrubattır. Fakat hırsı yüzünden dine verdiği zarar çok büyüktür. Hırs, başkasının yokluğu üzerine varlığını bina etmeye çalışmaktır. Maddiyatı değer ölçüsü kabul etmek, bir Karunlaşma alâmeti olup ekonomik durumu düşük olana tepeden bakmaktır. Bu, hem itikadi ve hem de ameli bir tehlikedir. Rasûlüllah (sav) buyuruyor:

"Siz kendinizden aşağı olanlara bakınız; sizden yukarı olanlara bakmayınız. Çünkü böyle yapmak, Allah'ın üzerinizdeki nimetlerini küçümsememeniz için daha uygundur" (Münzirî, Muhtasar-u Sahih Müslim, 2087 nolu Hâdis; Sünen-i İbni Mâce, “Zühd”, 9)

Hırs, meşru ticarette başarısızlık nedenlerdendir. Hırslı adam, maksadına çabucak ulaşmak için aceleci hareket eder, tıpkı bir merdivenin basamaklarını ikişer üçer atlayarak çıkmak gibi ki, ya ayağı takılır düşer, maksadına eremez, neticede başarısız olur ya da yorulur, hedefine ulaşamaz. Bunun için "Hads, zarar ve ziyandadır/el-hadsu haibun hasirun" atasözü bunun en güzel ifadesidir. Hâris insan “Rabbana hep bana” anlayışıyla hareket eder ve doyumsuzlukta sınır tanımaz. Rasûlüllah (sav) haber veriyor:

"Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, bir üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun karnını (gönlünü) topraktan başka bir şey doldurmaz. Şu kadar ki, tövbe eden kişinin tövbesini Allah kabul eder" (Buhârî Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi, 2025 sayılı hâdis: Tirmizi, “Zühd”,19; İbni Mâce, “Zühd”, 27)

Hırs; doyumsuzluk ve kanaatsizlik olup Karunlaşmaya sebeptir. Bilindiği gibi, Karun, Hazret-i Musa zamanında yaşayan âlim bir zat idi. Tevrat’ı en iyi okuyup tefsir edenlerdendi. Şeytan onu derece derece dünyalığa alıştırdı. İmtihan icabı büyük servetler elde etti. Fakat tatmin olmayan hırsıyla, dini bir makam olan hibirliği / kurban işlerini yönetmeyi istedi. Bu vazifenin vahiyle, Hazret-i Harun’a tevdi edilmesini hazmedemedi. Allah’ın hükmüne razı olmadı. Hazret-i Musa’ya iftira tuzakları kurdu. Sonunda kahra uğrayarak, sığındığı servetiyle birlikte yerin dibine geçti. Tefsirlerde Karun, Hz. Musa’nın amcasının oğlu ve Firavun’un yüksek seviyede bir görevlisi olarak tanıtılmakta, İsrâiloğulları’na karşı zalimlik ve taşkınlık ettiği rivayet edilmektedir. Hz. Musa’ya önce iman etmiş, fakat daha sonra hırsı ve kıskançlığı yüzünden ona karşı çıkmıştır. Rivayete göre İsrâiloğulları içinde dinî malumatı en geniş olan kimseydi. İlmi ve servetiyle övünür, soydaşlarına karşı büyüklük taslardı. Ne var ki inançsızlığı, kibir ve gururu yüzünden helâk olup gitmiştir. (Bkz.Camiu’l Beyan, Taberî, XX, 105-106; Fethu’l Kadir, Şevkânî, IV, 179; Tahrir ve Tenvir, İbn Âşûr, XX, 175) Karunlaşma, ahireti dünyaya feda etmenin neticesidir. Karunlaşma, dünya ve ahiret meselesinde dengesizliktir. İnsanoğlunun genlerine Karunluk da, Musa’lık da kodlanmıştır. Yani Karunumuz da Musa’mız da içimizdedir. İslam’a göre ise, dünya ve ahiret dengesi zaruridir, birisi ötekine feda edilemez. Rabbimiz haber veriyor:

“Şüphesiz Karun, Musa’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: Böbürlenme! Çünkü Allah, böbürlenip şımaranları sevmez. Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez.” (Kasas, 28/ 78-77)

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

470. Sayı Şubat 2022