Manevi Eğitim İklimi: Ramazan , Mehmet Toker
Sayı : 497   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Umran

Mehmet Toker

Manevi EÄŸitim Ä°klimi: Ramazan

  • 28 Åžubat 2024
  • 572 Görüntülenme
  • 495. Sayı / 2024 Mart



Ramazan'ı, bir hizmet içi eğitim kursu olarak değerlendirilmesi gereken Mümin her bir bireyin, Ramazan'ın ilk 10 gününü kendi çocukluğu gibi, ikinci 10 gününü yetişkinliği, son 10 gününü de ihtiyarlığı gibi düşünüp bu sayılı zaman dilimini en fazla istifade ile nasıl değerlendirebilirimin mücadelesini vermesi gerekir.

Zekât, uygulama itibarıyla zahiren, kendi malımızın bir kısmının başkasına verilmesi ve malımızın eksilmesi gibi gözükse de; İslam dininin dünya malına yüklediği manayı da göz önünde bulundurduğumuzda, aslında bize emanet edilen, geçici bir süreliğine kullandığınız maldaki, fakir ve miskinlerin hissesinin o maldan alınarak sahiplerine ulaştırılmasıdır.

11 Mart 2024 Pazartesi günü, Müslümanlar için çok önemli bir dönem olan, bir rahmet, bereket ve mağfiret iklimine kavuşacağız inşaallah. 1444 yıldır Müminler, Müslümanlar bu heyecanı her yıl tekrar tekrar yaşıyorlar. Her yıl, Ramazan geldiğinde Müslüman toplumları farklı bir telaş sarıyor. Ancak bu yıl Ramazan şuur sahibi Müslümanlar açısından buruk geliyor. Filistin'de kardeşlerimizin yaşamış olduğu soykırım Müslümanlar için bir keder, elem ve hüzün halini barındırıyor. Zulme engel olamamanın öfkesi ve utancı da eklenince Ramazan, her yıl olduğundan çok daha farklı bir haleti ruhiye ile beraber bizi karşılayacak. Kardeşlerimize yardım edebilme, yaralarını sarabilme, dertlerine merhem olabilme arayışları da Ramazan'ı bizim için bir infak, tövbe ve vicdani muhasebe iklimine dönüştürüyor.  

Bir de Müslüman toplumlar ile iç içe yaşayan ve Müslümanlar'ın Ramazan-ı Şerifini fırsata dönüştürme uyanıklığını güden kimseler de yok değil. Zira son dönemlerde, özellikle Türkiye gibi örfi İslam anlayışı ile yaşayan; bir kısmı da Müslüman olduğunu bile ifade etmekten utanan, kendisini çağdaş, laik, modern, seküler ve benzeri kalıplarla tanımlayan kimselerin yaşamış olduğu toplumlarda, Ramazan çok daha farklı bir yere doğru gidiyor. Özellikle yerli ve milli olmayan medya aracılığıyla halka aşılanmaya çalışılan Ramazan anlayışının, sadece mideye hitap eden ve tüketim çılgınlığına dönüşen bir dönem olarak ön plana çıkarılmaya çalışıldığını görüyoruz. Yine sosyal medyada ve kulaktan kulağa yayılmak sureti ile kamuoyu oluşturan fısıltı gazetesinde,  sanki belirli bir süre aç kalmanın gerginliğe, sinire, kabalığa, sertliğe, rencide edecek davranışlara sebep olan bir durummuş gibi sunulduğunu görüyoruz. 

Hâlbuki Ramazan, Müminler için bir sabır ve irade eğitimidir. Bir anlamda, Mümin'in yıllık, "hizmet içi eğitim kursudur." Ramazan ayında kazanmamız gereken haslet irademize sahip çıkmak ve sabrı, tahammülü öğrenmek olmalıdır. Zira Ramazan boyunca yerine getirmiş olduğumuz ve üzerimize farz kılınan oruç, normal zamanlarda bize mubah olan yeme, içme, eşimiz ile beraber olmak gibi davranışları, sırf Allah rızası için terk etme, uzak durma iradesini göstermektir. Yiyeceklere ve içeceklere çok kolay ulaşabildiğimiz halde, sabır göstererek, nefsimize hâkim olabilmektir. Ancak bu sembolik mana  ikinci plana atılıp da, Ramazan'ın birtakım örfi, kültürel, görünümleri sanki Ramazan'ın olmazsa olmazıymış gibi sunulmaya başladığından beri, artık Ramazan, birçok kimse için davul, pide, şenlik, ramazan eğlencesi, diyet,  Hacivat-Karagöz'den öte geçmeyen folklorik bir unsur mesabesine indiriliyor. 

Yine son dönemlerde iftar sofraları şükür sofrası olmaktan çıkıp, israf sofrası haline dönüştürüldü. Tabii ki 11 ay boyunca "Yemekteyiz" vb. absürt programlarla bilinçaltı beslenen kadınlarımız, Ramazan geldiğinde iftar sofrasında sanki gelenler kendisini eleştirmeye geliyormuş, kendisine puan verecekmişçesine bir panik ve telaşa kapılıyorlar. Hâlbuki iftar sofrası, Allah için belirli bir süre aç kalmanın akabinde, yine Allah'ın müsaade ettiği zaman diliminde, Allah'ın vermiş olduğu nimetlere şükrün bir göstergesidir. Aynı şekilde Müslümanların,  iftar sofralarına göstermiş oldukları ehemmiyeti, sahur sofralarına da göstermesi gerekir. Zira sahur sofraları Allah Rasulü tarafından "Müslümanlarla ehli kitabın orucunu ayıran bir fark" (Müslim, "Sıyâm", 46) olarak nitelendiriliyor. Sahur vakti, zihinlerin en hazır olduğu, kısa bir uykudan sonra vücudun en zinde olduğu dönem. Bu dönemin Ramazan bilinci ve şuuru içerisinde teheccüd ve tefekkürle değerlendirilmesi, Ramazan'dan alacağımız manevi hazzı ve lezzeti katlayacaktır.

Yine son dönemlerde yerli ve milli olmayan medya Ramazan geldiğinde daha fazla reyting alma adına ya da basılı yayın daha fazla tiraja ulaşma adına 180 derecelik bir dönüşle bir anda Müslüman!!! oluyorlar.  İftar programları, sahur programları, basılı yayında Ramazan sayfaları boy gösteriyor. Normalde dini hassasiyet taşımayan, yerli ve milli olmayan televizyon kanallarının, Ramazan programından maksadının reyting kaygısı olması sebebiyle bakıyorsunuz;  yapılan programlar eğitici olmaktan daha ziyade yanıltıcı programlara dönüşüyor. Basılı yayındaki Ramazan sayfaları, dini bilgiler yerine hurafe ve bid'atların halkın üzerine boca edilmiş olduğu sayfalara dönüşüyor. İşin daha da tuhaf tarafı, iftar programı adı altında, reyting uğruna absürt tartışmalara Müminler daha fazla ilgi göstererek çoğu zaman ekran başından kalkamayıp, teravih namazına veya sahur programından sonra sabah namazına gitmiyor ya da bunları ihlal edebiliyor. Medyanın yapmış olduğu bu fırsatçılığın bir benzerini, yine zikri ve fikri Müslüman olmayan ya da hakikaten Müslüman olmayan sermaye sahipleri, bir takım gıda işletmeleri, Ramazan'ı bir anlamda kendilerince fırsata çevirip gıda maddelerine zam üzerine zam yapabiliyorlar. Ramazan'ın maddi ve manevi bir bereket ayı olduğunu unutup, sadece maddi çıkar sağlanan bir dönem olarak değerlendirilmesi elbette ki doğru bir davranış değildir. Kapitalist, batı menşeli birtakım günler için indirim kampanyaları ve benzeri uygulamalar yapanların, Ramazan'ı bir anlamda suiistimal ederek kazançlarını katlamaya çalışmaları ahlaki bir tutum ve davranış değildir. Müslümanlar bu tamahkârlığa alet olmamalıdır.

Ramazan sadece oruç ibadetinin yapılmış olduğu bir zaman dilimi olmasının ötesinde, gecesini teravih ile taçlandıracağımız, gündüzünde Kur'an iklimi olması münasebetiyle de mukabele ile süsleyeceğimiz bir dönem olmalıdır

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

495. Sayı Mart 2024