Sayı : 495   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Editörden

Ribat Dergisi Editör

Değerli Okuyucularımız

  • 08 Haziran 2017
  • 1992 Görüntülenme
  • 414. Sayı / 2017 Haziran

Hayat; Yüce Yaratıcının insana vermiş olduğu en değerli, hatta değer biçilemez bir hazinedir. Bu kadar değerli bir hazinenin her bir anı çok dikkatli ve titizlikle harcanmalıdır. Allah, insanı bu noktada rehbersiz ve klavuzsuz bırakmamış ilahi hitabıyla kılavuzluk, peygamberleriyle de rehberlik yapmıştır. O, bizim hayat gemimize ruhumuzu kaptan yapmamızı istemiştir. Çünkü ruhunu hayat gemisine kaptan yapan hiç kimse dünya denizinde kopacak tufandan korkmaz. Allah’ın kendisine verdiği değer biçilemez hayat sermayesinin değerini kavrayabilenler her bir anlarını O’nun rızası için yaşamışlardır. Hayat, değerini uğrunda mücadele edilen “Amaç” tan alır. Amaç ne kadar değerliyse ömür de o kadar değerlidir. Amaç süflileştikçe hayat da o oranda süflileşmiştir. İnsanın bu bilinci her an canlı tutması ve düzenli aralıklarla hayatının amacına dair kendini çek etmesi gerekir. Mü’min asla rastgele yaşayamaz. Çünkü o, bu dünyaya rastgele gelmemiştir.

İnsan, dünya hayatının hiçbir fani değerine boyun bükmeden yaşayabilmelidir. Bir defa boynunu büken ömür boyu boynu bükük yaşar. Namaz; kıyamıyla insana hayatta dik durmayı, Sonsuzlukların Sahibinden başka hiçbir güce boyun eğmemeyi öğretir. Hayat Allah’ın Okulu, insanlar ise bu okulun öğrencileridir. Her birimiz bu okulda iyi ve başarılı birer öğrenci olmakla mükellefiz. Hayat okulunda onurlu bir öğrenci olmalıyız. Bu onuru bize aksiyona dönüşmüş bir imandan başka ne verebilir ki? Amele dönüşmeyen bir iman insanı bu onurdan mahrum bırakır. Kur’an-ın ölümsüz ve evrensel örnekleri(Peygamberler) bize hep bu mesajı vermez mi? Kur’an da geçen her bir ölümsüz örnek bizim hayatımızın mutlaka bir bölümüne mesaj vermektedir. İnsana kendisini nasıl Yüce Yaratıcının nazarında değerli kılabileceğinin işaretlerini sunmaktadır. İnsanın değeri de tatmin olduğu obje ile ölçülür. Mü’min Allah ve cennetten aşağısıyla tatmin olamaz. Onun amacı Allah’ın rızasıdır. Allah’ın rızası ise O’nun indirdiği vahye tabi olmaktadır. Allah’ın indirdiği su ile hayat bulup ta O’nun indirdiği vahye sırt dönmek nankörlüktür. Su, biyolojik hayatın kaynağı, vahiy ise manevi hayatın kaynağıdır. Vahiyden mahrum yaşamak mümkün müdür öyleyse? Her insan hayat ipini vahye bağlamak zorundadır. Allah tan bağımsız bir hayat alanı olmadığını aklından çıkarmamalı ve kariyer planlaması yaparken de Allah’ı hesaba katmalıdır.

Hayat ipini vahye bağlayan Müslüman, her işte emanet-ehliyet ve liyakate dikkat etmek zorundadır. Bu gün İslam coğrafyasında toplumsal huzursuzluğun en önemli sebeplerinden biri de emanet-ehliyet ve liyakatin terk edilmesidir. Oysa Kur’an, Yusuf suresinde Hz. Yusuf (as) ın şahsı üzerinden edep, iffet, hayâ, ehliyet, liyakat ve güzel ahlak sahibi bir insanın bir toplumu nasıl değiştirdiğini ve dönüştürdüğünü anlatmaktadır. Yaşamakta olduğumuz toplumsal huzursuzluklardan çıkış yolumuz emanet-ehliyet-liyakat ve ahlakı ayağa kaldırmaktan geçmektedir. Konunun önemine binaen bu sayımızda sizlerin huzuruna “Emanet-Ehliyet-Liyakat ve Sadakat” dosyasıyla çıkıyoruz.

Osman Nuri Topbaş Hocamız: “Bir toplumun huzur, sükûn, refah ve saadeti, diğer birçok müessir yanında, evveliyatla emanet mesuliyetini lâyıkıyla idrak etmiş idarecilere sahip olmasıyla mümkündür. Bu bakımdan her ferdi, istidatlarına uygun tarzda yetiştirmek ve ona lâyık olduğu mevkii vermek, bir cemiyetin en mühim vazifelerindendir. Aksi hâlde lâyık olmadığı mevkilere gelen kimseler sebebiyle işler fesada uğrar, maddî ve manevi hayatta çöküntü husule gelir.”İfadesiyle emanet ve ehliyet sahibi idarecilerin toplumsal huzur için önemine dikkatlerimizi çekiyor.

Adil Akkoyunlu Hocamız: Emanetin toplumu aydınlatan bir güneş olduğunu ve Efendimizin “Emin” lakabını hak eden ahlaki özelliklerinin bu gün Müslümanlar tarafından terk edilmesinin acı sonuçlarını dile getiriyor: “Güvenirliklerini yitirdikleri için fitne ve fesat Müslümanlar arasında kol geziyor. Müslüman, Müslüman’a saldırıyor, şehirlerine bombalar yağdırıyor, evlerini başlarına yıkıyor, kaçanlar yollarda telef oluyor. Sahillerde bebeklerin cesetleri toplanıyor. Emanet güneşi batınca fitne karanlığı çöktü üzerimize.”

Murat Ayaz Hocamız:Bir insan gerçekten memleketinin sorunlarına duyarlılık göstermek istiyor ve samimiyetle memleketine faydalı olma niyeti taşıyorsa tek yapması gereken şey işine ihanet etmeden mesleğinde namuslu olmaktır. Gerçek memleket sevgisi mesleğinin inceliklerine ve iş ahlakına riayet etmekle olur.” Tespitiyle, millet ve memleket sevgisinin en önemli göstergesinin üzerimize aldığımız işleri ehliyet ve liyakat prensibiyle hakkını vererek yapmak olduğunu dile getiriyor.

Makaleleriyle huzurlarınıza çıkmamamıza vesile olan kıymetli yazarlarımıza en kalbi şükranlarımızı arz ediyor, siz değerli okurlarımızı dergimizi okumaya davet ediyoruz.

Bir sonraki sayımızla buluşmak duasıyla...

414. Sayı Haziran 2017