Sayı : 496   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Başyazı

Abdullah Büyük

Men Rabbüke - Kalbi Yoklama

  • 05 Temmuz 2021
  • 1016 Görüntülenme
  • 463. Sayı / 2021 Temmuz



Belki hepimiz daha küçük yaşlarımızda, İslamî eğitimin ilk merhalelerinde kabir hayatında sorguya çekileceğimizi, meleklerin “Rabbin kim? Peygamberin kim? Kitabın ne?” diyerek bizi sorguya çekeceğini öğrendik ve buna da iman ettik. Fakat bu meselenin arka bahçesini idrak edemedik. Ömrü boyunca zaten kelime-i şahadeti diliyle söylemiş bir mümine neden Rabbinin kim olduğu sorulacak diye düşünmedik. Yıllardır inanıp, tekrar ettiğimiz bu hakikati hikmetleriyle beraber yeniden öğrenmek ve hakiki anlamda iman etmek için ifade edilecekleri iyi okuyunuz, anlayınız.

 

Meselenin ihtiva ettiği önemi birçok kez dile getirdim, getirmeye de devam edeceğim. Kabirde vereceğimiz cevabın aslında yaşadığımız hayatın, ömrümüz boyunca kabullendiğimiz sistemlerin bir hülasası olması ve dolayısıyla tüm kulluk hayatımızı ilgilendirmesi zannediyorum ehemmiyetini anlamamız için kâfidir. Öyle ki eğer bu iman davasını idrak etmenizde bir vesile olabilir, Allah nizamı ile diğer sistemler arasındaki farkı ve yaralarımızı sarmanın tek yolunun da Allah nizamına ve Peygamber yoluna ittiba etmek olduğunu anlamanızı sağlayabilirsem, bugüne kadar ve bugünden sonraki bütün hizmet hayatımda bundan daha büyük bir hizmet kabul etmeyeceğim.

Belki hepimiz daha küçük yaşlarımızda, İslamî eğitimin ilk merhalelerinde kabir hayatında sorguya çekileceğimizi, meleklerin “Rabbin kim? Peygamberin kim? Kitabın ne?” diyerek bizi sorguya çekeceğini öğrendik ve buna da iman ettik. Fakat bu meselenin arka bahçesini idrak edemedik. Ömrü boyunca zaten kelime-i şahadeti diliyle söylemiş bir mümine neden Rabbinin kim olduğu sorulacak diye düşünmedik. Yıllardır inanıp, tekrar ettiğimiz bu hakikati hikmetleriyle beraber yeniden öğrenmek ve hakiki anlamda iman etmek için ifade edilecekleri iyi okuyunuz, anlayınız.

“İnsanlardan bir kısmı, Allah'tan başkasını O'na denk ve ortak kabul ederler de Allah'ı sever gibi onları severler.” (Bakara, 2/165)

Ayet-i kerime Allah’ın sevgisi ölçüsünde sevgi beslenen şeyleri O’na ortak olarak ifade etmektedir. Peki, Allah Teâlâ’nın sevgisiyle eş değer tuttuğumuz sevgiler mesken edinmiş midir kalbimizde? Cevap vermeden evvel düşünelim; Allah ile eş değer sevmek demek Allah’ın ayetlerine isyan edilirken susup bunu kabul etmek, din ve iman fukaralarının/düşmanlarının yolundan gitmek ve onların sistemlerine sempati beslemek demek değil midir? Tüm bunları yaparken meta, eşya, insan veya dünya olsun fark etmez, Allah sevgisi gibi çok sevdiği şeylerle uğraşıp dururken diliyle söylediği kelime-i tevhit onu kurtarmaz, kurtaramaz. Allah’ı ne kadar çok sevdiğinden dem vururken öte yandan nefsî ve şeytanî tekliflere gönülden razı olarak evet demesi, Müslüman olduğunu söylerken Allah’a isyan bayrağı çekenlerin izini takip etmesi şeytanî bir tezgâhın baş aktörü olması, diniyle istihza etmesidir. Fakat sol yanımızda bulunan maddi olarak kalp, manevi olarak yürek diye isimlendirilen uzvumuz böyle karışık hissiyatlar taşımaz. Kalp ya iman yuvası olur ya da küfür yuvası, üçüncü bir seçenek mevcut değildir. Bu satırlara göz gezdiren herkesten istirhamım; gönül âlemine ininiz ve kalbinizi, kalbinizdeki sevgileri kontrol ediniz! Eğer kalbinizin yalnızca bir kısmı Allah sevgisine tahsis edilmiş, diğer kısmı da dünya ve ona ait şeylere karşı olan sevgilere pay edilmişse bu sevgi hakiki değil bilakis sahte bir sevgidir. Böyle sahte bir sevgi ise sizi Allah aşkına ulaştıramadığı gibi O’na kavuşmanızı da sağlayamaz, Hz. Peygamber (sav)’i tanıyıp sevmenizi, sünnet-i seniyyesine tabi olmanızı da sağlayamaz.

“Sür çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede Hak,

Padişah konmaz saraya hane mamur olmadan.” (Şemseddin Sivasî, “Olmadan”)

 

Diyen Hazret, anlatmak istediğimizi de ne veciz özetlemiştir. Öyle ya gönül âlemimizi istila etmiş olan şeytani ve nefsi düşüncelerden, hırs ve tutkulardan temizlemediğimiz müddetçe oraya Allah sevgisini, Peygamber sevgisini, Kur’an aşkını yerleştirmemiz muhaldir. İşte böyle paslı bir gönül de sinede yük olmaktan, hamallığını yaptığımız bir et parçası olmaktan öteye geçemeyecektir.

İşte bu sebeple dillerimiz kelime-i tevhit okurken yüreklerimiz de ona eşlik etmeli, Allah’tan başka ilah, mahbup olmadığını gönüllerimiz de tasdik etmeli, “Rabbin kim?” sorusuna yalnız dillerimiz değil yüreklerimiz de kendini hazırlamalıdır. Dilimiz Allah’tan başka mahbup olmadığını söylerken kalp dünyaya, mala, şehvete ve nefse ait tüm şeylere sevgi besliyor, hırsla dünya için atıyorsa bu kalp Allah sevgisini içeri buyur etmek için hazır değildir, sahibine de bir fayda veremez.

Oysaki Müslüman günde kırk, ayda bin iki yüz kere namazlarında “إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُYalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz.” (Fatiha, 1/5) diyerek Allah ile ahitleşmekte, bu ahdini nefes aldığı her gün kırk kez olmak üzere yinelemekte, tekrar tekrar söz vermektedir. Bunun yanında da vitir namazlarında okuduğu kunut dualarında mealen;

“Allah’ım! Senden yardım isteriz, günahlarımızı bağışlamanı isteriz, razı olduğun şeylere hidayet etmeni isteriz. Sana inanırız, sana tövbe ederiz. Sana güveniriz. Bize verdiğin bütün nimetleri bilerek seni hayır ile överiz. Sana şükrederiz. Hiçbir nimetini inkâr etmez ve onları başkasından bilmeyiz. Nimetlerini inkâr eden ve sana karşı geleni bırakırız.”

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

463. Sayı Temmuz 2021