Sayı : 495   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Sana İtikattan Soruyorlar ?

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Değer Tanımaz Bir Akım : Nihilizm - Hiççilik

  • 05 Kasım 2020
  • 1358 Görüntülenme
  • 455. Sayı / 2020 Kasım



Nihilizm, hiççilik ve yokçuluk manasına gelir. Nihilizm, hiçbir değer tanımayan, hayatı anlamsızlaştıran, siyasi düzene karşı çıkmayı marifet sayan, hiçbir iradeye ve otoriteye boyun eğmeyen bir akımdır. Bununla da yetinmez; devlet, din ve aile gibi temel kurumlara da karşı çıkar. Hiçbir doğrunun olamayacağını, bilginin ise genel geçer olduğunu savunur. Hatta Allah’ın varlığını, irade özgürlüğünü ve bilginin imkânını reddeder. Ateizmle aynı bulvarda at koşturur. Her ikisinin varacağı yer, inkâr çukurudur.

 

Küreselleşmenin etkisiyle bu fikirler bir iletişim türü olan filimler ve müzik toplulukları kanalıyla inanç hayatımıza taşınmaktadır. Eğer bu alanda ciddi önlemler alınmazsa, geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimiz olumsuz yönde etkilenmeye devam edeceklerdir. Çünkü benlikleri şişiren, şehvete çağıran ve onlara sorumluluk yüklemeyen hiççi fikirler gençlerimize cazip gelmektedir.

 

 

“Hocam arkadaş çevremde konuşurken, içimizden birisi nihilist olduğunu söyledi. Nihilizm ne demek, nihilist kimseler İslam’la barışık olabilirler mi? Bu konularda bilgilendirirseniz memnun olurum.”

Türkiye’de, gençliğimizi kendi benliğine yabancılaştırmak, Yüce Allah’la ve O’ndan gelen İlahi öğreti arasına mesafe koymak isteyen Allah’sız cereyanlar popüler hale getirilmek isteniyor. Bazen ateizm, bazen deizm, kimi zaman da agnostizm canlandırılıyor. Şimdi de bütün bu akımlarla doku uyumu olan nihilizm parlatılmak isteniyor. Maalesef bu tür ilhadi hareketler daha çok gençliğimizi etkisi altına alıyor. Onları; dinden, ahlaktan ve değerlere bağlılıktan uzaklaştırmakla kalmıyor, bir de umutsuzluk aşılıyor.

Nihilizm, hiççilik ve yokçuluk manasına gelir. Nihilizm, hiçbir değer tanımayan, hayatı anlamsızlaştıran, siyasi düzene karşı çıkmayı marifet sayan, hiçbir iradeye ve otoriteye boyun eğmeyen bir akımdır. Bununla da yetinmez; devlet, din ve aile gibi temel kurumlara da karşı çıkar. Hiçbir doğrunun olamayacağını, bilginin ise genel geçer olduğunu savunur. Hatta Allah’ın varlığını, irade özgürlüğünü ve bilginin imkânını reddeder. Ateizmle aynı bulvarda at koşturur. Her ikisinin varacağı yer, inkâr çukurudur.

Hiççilik akımı, biyolojik materyalist akımların zirve yaptığı on dokuzuncu yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu tanrıtanımaz akımın ortaya çıkmasında muharref Hıristiyanlığa duyulan tepki etkili olmuştur. Her ne kadar kökleri antik çağa kadar uzansa da on dokuzuncu yüzyılda Alman filozof Friedrich Wilhelm Nietzsche eliyle meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Nietzsche, yazmış olduğu Deccal adlı eserinde Hıristiyanlığa lanetler yağdırmıştır. Kendisi için “Tanrı’nın öldüğünü” iddia etmiştir. Ona göre Hıristiyanlık köle ahlakı taşıyan ve gerçekliği olmayan insanları sürüleştiren bir inanç olmakla birlikte bu din, tüm milletleri İslam kültür mirasını tanımaktan da mahrum bırakmıştır. Müellif bu düşüncesini Endülüs İslam medeniyetinin izlerini gördükten sonra dile getirmiştir. Maalesef kendisi bu izleri takip de etmemiştir. Nietzche’nin geliştirdiği hiççilik düşüncesi ona mutluluk vermemiş, aile düzeni kurmaya karşı olduğu için gayr-i meşru bir hayat yaşamış, uyuşturucu onun gıdası haline gelmiş bütün bunlar onu zihinsel anlamda çökertmiş neticede delirmiş ve tımarhanede 1900 yılında ölmüştür.

Türkçemizde “kelin ilacı olsa kendi başına sürerdi” şeklinde meşhur bir söz vardır. Nietzsche’nin geliştirdiği yaşam felsefesi zarardan başka kendisine bir fayda vermedi. Onun düşünceleri ateist çevrelerin de işine yaradı. Yine “şeyh uçmaz, mürit uçurur” diye de anlamlı bir deyim vardır. Nietzche’den sonra gelen ateistler bu düşünceyi daha da ileri taşsıdalar ve inkârın zirve yapmasında bir destek olarak kullandılar. Bu düşünce ilk defa Rus gençliği ve entellektüelleri arasında revaç bulmuş, oradan da Avrupa başta olmak üzere bir veba salgını gibi bütün dünyaya yayılmıştır.

Hiççilik düşüncesinin arkasından koşanlar şayet tevhide dayalı, sahih, insan tabiatına uygun ve mutedil bir yol olan İslam’ı tanısalar ve bilselerdi böyle çıkmaz bir sokağa girmezlerdi. Müslüman ülkelerde yaşayan ve İslam hakkında bilgisi olmayan bir takım gençlerimiz tamamen şahsi kaprislerin ürünü olan heva ve heves kaynaklı izimler ve fikirleri benimsemekte bir beis görmüyorlar. Elbette bunda, âlimlerimizin, ilahiyatçı hocalarımızın ve Müslüman aydınların büyük vebali ve sorumluluğu vardır. Tamam, bu nihilist düşünceler gençlerin hevasına hitap ediyor, nefislerini okşuyor, onları sorumluluklardan uzaklaştırıyor ve körpe zihinlerini idlâl ediyor. Peki, bu gençlerin dilinden anlayan âlimlerimiz nerede? Bizler nerede duruyoruz? Sorumluluk sahibi olan hiç kimse mazeret üretemez ve zamanın ruhunun dışında kalamaz. Mutlaka gençlerimize bu meseleleri güzel, yalın ve kolay bir üslupla anlatmalıyız. Onları uçurumun kenarından kurtarmada vesile olmalıyız.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

455. Sayı Kasım 2020