Sayı : 496   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Sana İtikattan Soruyorlar ?

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Kalplerin Mühürlenmesi ne Anlama Gelir ?

  • 07 Ocak 2020
  • 1863 Görüntülenme
  • 445. Sayı / 2020 Ocak



  1. Allah insana akıl, irade ve seçme özgürlüğü vermiş, sonra da sorumlu tutmuştur. Buna göre hidayet ve dalâlet, iman ve küfür gibi fiillerden birisini seçmede insan özgür bırakılmıştır: “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa, hepsi toptan iman ederlerdi.” (Yunus, 10/ 99) “Dileseydik herkesi doğru yola iletirdik.” (Secde, 32/ 13) “Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplayıp birleştirirdi.” (En’âm, 6/ 35) Bütün bu hakikatleri göz önünde tutarsak, “haksızlığın” failini; Alîm ve Hakîm olan Yaratıcıda aramak en büyük iftira olur. Yüce Mevla hiç kimseye haksızlık yapmaz. İnsanlar ancak kendilerine haksızlık yaparlar.

 

Kur’an-ı Kerim’de ilahi hakikat, insanların kurtuluşunun kendi irade ve istekleriyle gönüllerini İslam’a açmalarına bağlanmıştır. Hakikate ulaşmada kolaylaştırılan bütün imkânlara rağmen eğer insan, şuurlu bir şekilde inkârcılığı seçiyorsa, ne kadar anlatılırsa anlatılsın, hatırlatma onlara fayda vermeyecektir. Elbette bizler, buna rağmen hatırlatmanın kime fayda verip vermeyeceğine bakmadan mütemadiyen anlatmaya devam edeceğiz. Çünkü imanı ve küfrü seçme konusunda insan muhayyer bırakılmıştır.

 

Kur’an’da geçen bir ayette: “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır.” (Bakara, 2/7) buyruluyor. Mademki Yüce Allah bazı kimselerin kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş, gözleri üzerine de hakikati göremesinler diye bir perde çekmişse, zaten onlar iman etmek isteseler de otomatik olarak iman edemezler. O halde bu kimseler niçin iman etmekle sorumlu tutulmaktadırlar? Bu bir haksızlık değil midir?

Kur’an-ı Kerim ayetlerini anlamanın yöntemlerinden birisi bağlamsal teoloji olup ayetleri bağlamından koparmadan bütünlük çerçevesinde anlamaya çalışmaktır. Bu yönteme göre, kalplerin ve gözlerin mühürlenme aşamasına gelmeden önce acaba özgür iradeleri bağlamında inkârcıların durumu nasıl anlatılmaktadır? Her iki ayeti bütünlükçü bir bakış açısıyla birlikte okursak, anlama işi biraz daha kolaylaşacaktır:

“Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.” (Bakara, 2/6-7)

İslam itikadında insanların iki şeyden birisini tercih etmelerine irade/meşiet, bu özgür iradelerine bağlı olarak doğru yoldan sapmalarına dalâlet ve doğru yolu bulmalarına da hidayet denilir. Yukarıdaki ayetlerin ilkinde “inkâra” saplananlardan bahsediliyor. Bunlar, küfür içinde yaşamayı bir hayat tarzı olarak seçen gönüllerini imana kapatan ve küfre açan kimselerdir. Bu sebeple onlar, önyargılı hareket ettikleri için küfürle yoğrulmuş gönüllerini imana kapatmışlardır. Böyle bir şartlanmışlığa dayalı kesin inanç, insanın kendisine yaptığı en büyük zulümdür: “Allah zalimler zümresini hidayete erdirmez.” (Bakara, 2/258; Âl-i İmran, 3/86) Şuurlu bir şekilde Allah’ı, Hz. Peygamberi ve O’nun Allah’tan getirmiş olduğu esasları dilleriyle yalanlayan ve kalpleriyle tasdik etmeyen inkârcılar için hiçbir uyarı fayda vermez. İşte: “Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar” (Bakara, 2/6; Ahkâf, 46/3) ayetinde anlatılan küfür türü, inada dayalı mutlak bir küfürdür. Bunlar, hak din karşısındaki olumsuz düşünce ve tutumlarını gizlemeyen, tercihlerini açıkça inançsızlık ve ret yönünde kullanan, zaman geçtikçe inkârcılıkları ağırlaşan, hak dine kulaklarını, göz ve gönüllerini kapatan kimselerdir.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

445. Sayı Ocak 2020