Sayı : 497   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Hususi Fikirler

Mustafa Çelik

Allah Korkusu, Selim Kalbli ve Faruk Akıllı Olmanın Yoludur

  • 31 Aralık 2022
  • 243 Görüntülenme
  • 481. Sayı / 2023 Ocak



Kur’an-ı Kerim’i açıp okuyanlar göreceklerdir ki; Allah’ı sevenlerin Allah’tan korkmaları istenmektedir. Korku, ilk bakışta Allah sevgisine zıt gibi görünse de, gerçekte Allah sevgisiyle iç içedir. Sevgi, Allah'ı hakkıyla bilip tanımak demek olan marifetin bir meyvesi, korku da Allah'ı gereği gibi bilmenin bir neticesidir. Allah'ı tanıma ufku (marifet) arttıkça, Allah korkusu da onunla birlikte artmaktadır.

 

Peygamber Efendimizde müşahede ettiğimiz Allah korkusu, Kur'an'ın bu konudaki tavsiyelerinin en mükemmel şekilde O'nun hayatına aksetmesinden ibarettir: Seven, sevdiğinin hoşnut olmadığı bir işi yapmaktan korkup çekinir. Böyle bir korku, tamamen sevgi ile alâkalıdır. Peygamber Efendimizin hayatında gördüğümüz korku hâli de, O'ndaki Allah sevgisiyle orantılıdır. Sevgisi, korkusu ve itaati, marifetinin, yani Allah'ı tanıyıp bilmesinin neticesidir.

 

 

Allah korkusu, faruk akıllı olmanın yoludur. Allah’tan korkan insan, Furkan ile amel eden faruk kimsedir. Allah’a karşı gelmekten sakınmak manasına gelen Allah korkusu, Allah-û Teâlâ tarafından ikram edilen bir bilgilenme, bilinçlenme ve aydınlanma sebebidir. Rabbimiz buyuruyor:

“Ey iman edenler! Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız; O, size iyiyi kötüden ayırt edecek bir Furkan/anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah, büyük lütuf sahibidir.” (Enfal, 8/29)

“……Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara, 2/282)

Bu ayet-i kerimelere göre takva sayesinde muttaki kul iyi-kötü, hayır-şer, hakk-bâtıl, helal-haram, sevap-günah ayırımını rahatlıkla yapar; tarihte yaşanmış tecrübelerden ve yaşanmakta olan sosyal olaylardan ibret alır ve hayatını buna göre sürdürür. Takva, vahyin atmosferinde kalmak, vahye göre bir hayat sürdürmenin derdine düşmektir.

Allah’tan korkmak manasına gelen takva; Allah için Allah’ın buyurduğu gibi bir hayat yaşamak, Allah’ın buyurduğunu yapma çabası içinde olmak, Allah’ın bize verdiği nimetlere ihanet etmekten, haince davranmaktan sakınmak, yolumuzu Allah ile bulmak, problemlerimizi Allah’ın hükümleriyle hal etmek, Allah’ın yasalarına ters düşmekten, Allah’ın yasalarıyla çelişkemekten ve çatışmaktan sakınmak, Allah’ın buyruklarını, yasalarını bütün buyrukların ve yasaların fevkinde görmektir. İşte biz takva sahip olursak, Allah aklımızı, kalbimiz faruk kılacaktır.

Takva; doğru bilginin ve bilgilenmenin, faruk akıllı olmanın Rabbani mührüdür. Bilgi kirliliğinden kurtulmanın çaresi, takvadır. Şayet furkanı hayata dönüştüren faruk akıllılarımız azalmışsa, bunun sebebi takvasızlıktır. Kalplerini, akıllarını, hayatlarını bilgi kirliliğine açık hale getirmiş olanlar, takvanın taşrasında kalanlardır. Bugün Müslümanlar meseleleri, olayları, hadiseleri ideolojilere göre düşünüyorlarsa, ideolojilere göre değerlendiriyorlarsa, takvayı kaybettiklerindendir. Yine hakeza bugün dinde yeri olmayan, dinin esas ve maksatlarıyla çelişen ve taşınan bilgileri seslendiriyorsa, amele konu ediniyorsa, Allah’tan korkmadığındandır.

Takva bizi hak ile batılı, düşmanı ile dostu birbirinden ayıracak şuura erdirerek tıpkı Hz. Ömer (ra) gibi faruk yapar. Biz Allah’ın yasaklarını ihlal etmekten sakınırsak, Allah’a karşı sorumluluğu kesintiye uğratmazsak, Allah bize problemlerimizin çözüm çaresini gösterecektir. Günahlarımızı, kötülüklerimizi örtecek bize mağfiret edecektir.

Allah-û Teâlâ, kendisine karşı gelmekten, yasaklarını ihlal etmekten sakınan takvalı kişiye öyle bir maddi ve manevi öyle bir fark-u imtiyaz bahşeder ki; hakkı nifaktan, iyiyi kötüden, temizi habisten ayırır. Allah’ın takvalı olanlara bahşetmiş olduğu Furkan sabah manasına da gelir. Bu durumda mana demek olur ki; sizi zulmet-i leylde parlayan fecr-i sadık gibi bir fark-ı imtiyaz ile parlatır da parlatır, sıt-ü şanınızı bir nur gibi afaka yayar. (Bkz.Hak Dini Kur’an Dili/M. Hamdi Yazır, C: 4, Sh: 267-268, İst/1998) Müslümanların cihan çapında yayılmaları, cihan çapında var olmaları takva ile kaimdir. Takvayı, Allah korkusunu kaybedenlerin sabahı olmaz. Takvasızlık, karanlıklar içinde bocalamak demektir.

Kur’an-ı Kerim’i açıp okuyanlar göreceklerdir ki; Allah’ı sevenlerin Allah’tan korkmaları istenmektedir. Korku, ilk bakışta Allah sevgisine zıt gibi görünse de, gerçekte Allah sevgisiyle iç içedir. Sevgi, Allah'ı hakkıyla bilip tanımak demek olan marifetin bir meyvesi, korku da Allah'ı gereği gibi bilmenin bir neticesidir. Allah'ı tanıma ufku (marifet) arttıkça, Allah korkusu da onunla birlikte artmaktadır. Hz. Peygamber (sav)’in "And olsun ki, Allah'ı en iyi bileniniz ve O'ndan en çok korkanınız benim!" (Buharî, “Edeb”, 72) sözleri buna işaret etmektedir. Allah’ı bilme ile Allah’tan korkma doğru orantılıdır.

Allah'ı hakkıyla bilip, sadece O'ndan korkanlar, yaşamanın sevincine ve hayatın zevkine ulaşmış olurlar. Allah'tan korkan kişi, bütün korkuları aşmış ve O'nunla ünsiyet kazanmış olur. Marifet ve korku, Allah'tan utanmayı, O'nu yüce bilmeyi, murakabe, sevgi ve tevekkülü, sadece O'na ibadet etmeyi, O'nun rızasını kazanmayı ve O'nun emrine boyun eğmeyi gerektirir.

Allah korkusu, O'na karşı saygı ve sevginin bir neticesi olan takvaya ulaşmanın da yoludur. Takva ise, bütün amellerimizi içine alan bir mahiyet arz eder. Yüce kitabımız Kur'an, Allah sevgisi kadar Allah korkusu üzerinde de durmaktadır. Bu meyanda Yüce Allah buyuruyor ki: "...Kulları içinde Allah'tan ancak âlimler korkar..." (Fâtır, 35/28) Zira bilenler ve düşünüp anlayanlar âlimlerdir.

“İşte bu temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak bilginler düşünüp anlarlar.” (Ankebût, 29/43) Efendimizin ifadesine göre de, “kişiye ilim olarak Allah'tan korkması kâfidir.” (Darimî, Mukaddime, 30) Allah korkusu; fert, aile, cemiyet ve devlet seviyesine, hayatın bütün kademe ve karelerinde beşikten mezara kadar asla vazgeçilemez yeryüzünün en büyük emniyet kanunudur.

Peygamberimizin amcasının oğlu İbn Abbas (ra) der ki: "Hakiki âlimler, Allah'ın her şeye kâdir olduğunu bilen, ona hiçbir şeyi ortak koşmayan, helâl kıldığını helâl, haram kıldığını da haram olarak kabul eden, Allah'ın emir ve tavsiyelerine uyan,ona kavuşacağına ve ilminin hesabının sorulacağına yakînen inanan kimselerdir." (İbn Kesîr, Tefsir, 6/531)

Kur'an-ı Hakîm, hidayet ve rahmetin, Allah'tan korkanların vasfı olduğunu bildirmiştir. (Bkz. A'râf, 7/154) “Allah katında en üstün olanlar da Allah'tan en çok korkanlardır.” (Hucurât, 49/13) Kur’an-ı Kerim’e göre Allah korkusu demek olan takva, tek üstünlük ölçüsü kabul edilmiştir. Kendilerini, ailelerini, cemiyet ve devletlerini takva ölçüsüyle ölçmeyenler; inkârcı, kavmiyetçi ve ayrımcı olurlar. Allah korkusunun vazgeçilemez esas-ı asli kabul edilmediği, cemiyetlerde, devletlerde, beldelerde can, mal, nesil, din ve akıl emniyeti olmaz.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

481. Sayı Ocak 2023