Sayı : 496   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Başyazı

Abdullah Büyük

Kur'an'ın Nazarında İnsan

  • 08 Nisan 2020
  • 1478 Görüntülenme
  • 448. Sayı / 2020 Nİsan



Biz tüm zerrelerimizle inanıyor ve şahitlik ediyoruz ki, insanlık binlerce girdabın ortasında kalsa, durum şimdikinden daha karışık ve çok daha tehlikeli boyutlara ulaşsa, keşmekeş ve çarpıklığın sınırları zorlansa da; insanlığa uzatılan semavî ip, halen en sağlam ve güvenilir haliyle arz-ı endam etmekte olduğu sürece tüm marazların ıslahı, tüm açmazların çıkar yolu bu vahiyle mümkün olacaktır.

 

 

Şu kat’i bir hakikattir ki muhatap olarak kendisine insanı seçen vahiy, onun adeta fotoğrafını çekmiş, hatta bununla da kalmayıp ilahî bir röntgenleme usulü ile görünmeyen yanını da resmetmiştir. İşte bu sebepledir ki, muhtevasında onlarca tür çelişkiyi barındıran insanı, bir o kadar farklı tanımlamalarla izah etmiştir.

 

 

İnsanlık bireysel, toplumsal, siyasal sahada ve “insana dönük” bilumum alanlarda krizler içinde kıvranmakta, ıstırabın her çeşidini en derinden yaşamaktadır. Ruhların kasvet içinde kaldığı, akıl ve muhakeme kuvvelerinin zafiyete uğradığı, insanın buhrandan buhrana sürüklendiği asrımız, bir problemler yumağı ve bir çarpıklıklar dekoru halini almıştır.

 

Biz tüm zerrelerimizle inanıyor ve şahitlik ediyoruz ki, insanlık binlerce girdabın ortasında kalsa, durum şimdikinden daha karışık ve çok daha tehlikeli boyutlara ulaşsa, keşmekeş ve çarpıklığın sınırları zorlansa da; insanlığa uzatılan semavî ip, halen en sağlam ve güvenilir haliyle arz-ı endam etmekte olduğu sürece tüm marazların ıslahı, tüm açmazların çıkar yolu bu vahiyle mümkün olacaktır.

 

İnsanlığı ve hatta elinin değdiği her yeri/her şeyi bozan modern medeniyet, ideolojisinde çoktan fark ettiği çıkmaz sokakları aşmak için çareler arayacak, elbet bu inkâr götürmez iflası, tüm dünya kabul edecektir. Şu halde Müslüman, bunca karmaşa ortasında kendi yürek ve zihin saflığını en üst seviyede koruma gayretinde olmalı, idrakinin puslanıp berraklığını yitirmesine müsaade etmemelidir. Yapmak istediklerini vahye danışmaya, ferdî ve içtimaî hastalıklarına vahiyden şifa aramaya, hâsılı önünü vahiy ile aydınlatmaya devam etmeli, asla pes etmemelidir. Zira Kur’an, inananların şahsiyetlerini Hz. Nuh gibi, her yanı inkâr, zulüm ve fesat ile çevrili olduğu halde yüzlerce yıllık mücadelesinde yılgınlık göstermeyen nebi prototipleriyle inşa etmiştir. Artık mü’min, sorunların hallinde vahye başvurmamak için ne içinde bulunduğu yüzyılı, ne bin bir surette peyda olan çağdaş günahları, ne de çabalarına rağmen düzelme temayülü göstermeyen çevresini mazeret olarak sunabilecektir.

 

İnsan için en önemli yaşam unsuru, hayatî işlevi ile büyük ehemmiyete sahip yine bir başka insandır. Ne ki, zamanımızda insan insanın tüketicisi, yok edicisi ve kemiricisi olmuştur. Dolayısıyla insan sosyal yönüyle çok yara almış, münasebetleri ciddi darbeler görmüş ve “güven duyma”nın ne demek olduğunu çoktan unutmuştur. Durumun vahim yansımaları bit tecrübe görülünce, akıl sahiplerinin insanlığın selameti ve insanî erdemlerin muhafazası için girişimlerde bulunması zaruret haline gelmiştir. Birilerinin olayların yönünü değiştirmek için kolları sıvama zamanının geldiği karşı çıkılamayacak bir hakikat olarak hemen her idrakte kabul görmüştür.

 

Tüm bu sebepleri bir düzlemde ele aldığımızda, İslamî hizmetlerde “insan unsuru” ve “insanlar arası ilişkiler”in keyfiyet ve niceliğinin daha bir ehemmiyet kazandığı gerçeği gün yüzüne çıkmaktadır. İlgili sahada ciddi mütalaaları ve psiko-sosyal temelli incelemeleri gerekli kılmaktadır.

“Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık… Yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” (İsra, 17/70)

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

448. Sayı Nİsan 2020