Sayı : 496   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Kur'an'dan Hayata

Prof. Dr. Ali Akpınar

Önce Vatan

  • 06 Mart 2018
  • 2136 Görüntülenme
  • 423. Sayı / 2018 Mart



Ayetlerde insanların kendi yurtlarında huzur içerisinde yaşamalarının önemine dikkat çekilmekte, ayrıca onları haksız yere vatanlarından sürüp çıkarmanın doğru olmadığına işaret edilmiştir. Vatanından başka diyarlara sürgüne gönderilmek de bir ceza olarak anılmıştır.

 

İnsanın doğup büyüdüğü yer önemlidir, ancak inandığı gibi yaşadığı yer onun asıl yurdudur. Nitekim Mekke doğumlu olan Efendimiz, fetihten sonra Medine’ye dönmüş ve orada vefat etmiş ve oraya defnedilmiştir. Mekke doğumlu Peygamberimizin kabri Medine’dedir ve Medine Peygamber şehri olarak tarihe geçmiştir.

 

İnsan, genel olarak bir yerde yerleşik olarak yaşamayı kendisine ilke edinmiş bir varlıktır. Çünkü bu, ona beslenme, barınma, tanışma başta olmak üzere pek çok alanda bir takım yaşama kolaylıkları sağlamıştır. İnsandaki bu tutku “vatan/yurt” olgusunu doğurmuştur. Vatanından uzakta olmak (gurbet), yolculuk, bir sıkıntı sebebi sayılmıştır. Tarih boyunca yurdundan edilmek (sürgün) insan için en büyük ceza sayılmış, insanlar vatanlarından ayrı düşme yahut vatanlarında özgürce yaşama haklarının ellerinden alınma endişeleriyle yaşamışlar, yurtlarını kaybetmemek için her şeylerini ortaya koymuşlardır. Bu konuda Kur'an'da yer alan ayetlerden bir kısmı şöyledir:

"Ey İsrailoğulları! Birbirinizin kanını dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarından çıkarmayacağınıza dair biz, sizden söz almıştık. Her şeyi görerek bunları kabul etmiştiniz." (Bakara, 2/84)

"Musa ve Harun için şöyle dediler: Doğrusu bu ikisi, sihirleriyle sizi yurdunuzdan.. çıkarmak isteyen iki büyücüdür.." (Taha, 20/63. Ayrıca bkz. Taha, 20/57; A'raf, 7/110, 123; Şuara, 26/35)

"Eğer Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı, elbette onları dünyada başka şekilde cezalandıracaktı..." (Haşr, 59/3)

Ayetlerde insanların kendi yurtlarında huzur içerisinde yaşamalarının önemine dikkat çekilmekte, ayrıca onları haksız yere vatanlarından sürüp çıkarmanın doğru olmadığına işaret edilmiştir. Vatanından başka diyarlara sürgüne gönderilmek de bir ceza olarak anılmıştır.

Öte yandan yer, yurt/vatan sevgisinin insan hayatında ayrı bir yeri vardır. İnsanın doğduğu ve doyduğu yerler, hayatının unutulmaz belgezarlarıdır. Nitekim şu ayette peygamberlerin yurtsever insanlar olduğu vurgulanmıştır.

"Güçlü ve anlayışlı olan kullarımız İbrahim, İshak ve Yakup'u da an. Biz onları daima yurdu düşünen (zikra'd-dâr), içten bağlı kimseler kıldık. Doğrusu onlar katımızda seçkin, iyi kimselerdendirler." (Sâd, 38/45-47)

Ayette geçen 'zikra'd-dâr' ifadesi, ahiret yurdu cenneti düşünen olarak anlaşıldığı gibi, dünya yurdu olarak da anlaşılmıştır. (Bkz. İbnü'l-Cevzî, Zâdü'l-Mesîr, VII, 146. H. Basri Çantay, ayette “ahret” kaydının olmadığını gerekçe göstererek, ayetin vatanperverliğe beliğ bir biçimde işaret ettiğini söyler. Bkz. Çantay, Kur'ân-ı Hakim ve Meâl-i Kerîm, III, 817.) Zaten cennet insanın asıl yurdu, dünya ise kendisine cenneti kazandıracak olan geçici yurdudur.

İnsanların, üzerinde yaşadıkları yerlere nisbet edilerek anılmaları da yerin insan hayatındaki önemini vurgulamaktadır. Sözgelimi Kur'an'da pek çok toplum, yurtlarıyla anılmıştır. Ashab-ı Medyen (Medyenliler), Ashab-ı Eyke (Eykeliler), Ashab-ı Hıcr (Hıcırliler), Ashab-ı Kehf, Ashab-ı Rakîm, Ashab-ı Rass, Ashab-ı Uhdûd, Ashab-ı Karye gibi. Bu ifadelerde dost-arkadaş-yaran anlamına gelen “ashab” kelimesinin özellikle seçilmiş olması da oldukça dikkat çekicidir. Tüm bunlar, dünya ve ahirette, yerin/yurdun insan hayatındaki önemini ortaya koymaktadır. Öyle ki kimi yerlerin isimleri, özellikleri ve üzerlerinde gerçekleşen kimi olaylar nedeniyle; sakinlerinin adlarının önüne geçmiş ve o yerlerin sahipleri, kendi isimleriyle değil, yerlerin adlarıyla anılır olmuşlardır. Bazen sakinler yaşadıkları yerlere isimlerini vermişler, bazen de yerler sakinlerine adlarını vermişlerdir. Öteden beri Arab-İslam geleneğinde kişiler, doğup büyüdükleri yerlere nispet edilerek anılmışlardır. Mekkî, Medenî, Kûfî, Basrî, Bağdadî, Mısrî, Konevî gibi. Kur'an sureleri de indikleri yerlere göre Mekkî ve Medenî olmak üzere iki grupta değerlendirilmişlerdir.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

423. Sayı Mart 2018