Sayı : 497   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Fıkıh Köşesi

Fahri Altunkaynak

Fıkıh Köşesi

  • 01 Ekim 2023
  • 269 Görüntülenme
  • 490. Sayı / 2023 Ekim



Hak ihlali; hakaret etme, küfür, yalan, gıybet, iftira, alay, istihza, rencide etme gibi insanın onur ve haysiyetine yönelikse bu durumda yapılması gereken, ortaya çıkan zarar ve mağduriyeti gidermek ve hak sahibiyle helalleşmektir. Buna imkân bulunmadığı durumlarda ise samimi bir tövbeden sonra hak sahibine hayır dua edilmeli, onun namına hayır hasenat yapılarak bu vebalden kurtulmaya çalışılmalıdır.

 

 

 

Bir yakını dolayısıyla kanun gereği dul hanımlara ödenen parayı almak üzere resmen boşanıp gerçekte birlikte yaşamaya devam etmek, hile niteliğinde olduğundan haramdır. Bu tür hileli yollarla elde edilecek gelirler kamu malını zimmetine geçirmek anlamına gelir. Bu nedenle hileli boşanma yolu ile alınan maaş helâl olmaz.

 

 

 

 

1- Kul hakkının önemi nedir ve ihlali durumunda nasıl ödenir?

İslâm’ın üzerinde hassasiyetle durduğu temel kavramlardan birisi hak kavramıdır. İslâm, bütün canlılara ait hakları ayrıntılı bir şekilde tespit ve tarif edip sınırlarını belirledikten sonra her bir hak sahibine hakkının verilmesini emretmiş; hak ihlali anlamına gelecek her türlü davranışı da yasaklamıştır. Bu hakların başında kul hakkı gelmektedir. Nitekim Allah Teâlâ insanoğlunu en güzel biçimde yaratmış ve mükerrem kılmıştır. (Bkz.İsrâ, 17/70; Tîn, 95/4) Bundan dolayı İslâm’da ırkı, rengi, cinsiyeti, dili, dini, konumu ne olursa olsun insanların hakları dikkate alınmış ve gözetilmiştir. Rasûlullah(sav) veda hutbesinde; “Ey insanlar! Sizin canlarınız, mallarınız ırz ve namuslarınız, Rabbinize kavuşuncaya kadar dokunulmazdır.” (Buharî, “Hac”, 132 -1739, 1741) buyurmuş; kul haklarını ihlal eden kişinin ahirette hüsrana uğrayacağını haber vermiştir. (Bkz. Müslim, “Birr”, 59 -2581) Dolayısıyla İslâm’da kul haklarına riayet, İslâm’ı anlama ve özümseme göstergelerinden olup dünya ve ahiret saadetine ulaştıran temel vesilelerden birisidir.

Kul hakkı ihlali durumunda; haksızlığın gecikmeden giderilmesi, hak sahibi ile helalleşilmesi ve bu günahtan tövbe istiğfar edilmesi gerekir. Zira Peygamber Efendimiz (sav)bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Kim din kardeşinin şeref, onur ve haysiyetine veya malına yönelik bir haksızlık yapmışsa altın ve gümüşün fayda vermeyeceği kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin. Aksi takdirde yaptığı zulüm miktarınca sevaplarından alınarak hak sahibine verilir. Şayet sevabı yoksa hakkına girdiği kişinin günahlarından alınarak kendisine yüklenir.” (Buhârî, “Mezâlim”, 10-2449)

Mallarla ilgili kul hakkı ihlali durumunda; mevcutsa söz konusu malın kendisi, yoksa bedeli hak sahibine verilmelidir. Hak sahibinin hayatta olmaması hâlinde ise mirasçılarına teslim edilmelidir. Malın sahibi bilinmiyor veya kendisine ulaşmak mümkün olmuyorsa söz konusu mal veya bedeli hak sahibi adına fakirlere ya da hayır kurumlarına verilmelidir. Ayrıca yapılan bu hatadan dolayı samimi bir şekilde tövbe edip Allah’tan af ve mağfiret dilenmelidir.

Hak ihlali; hakaret etme, küfür, yalan, gıybet, iftira, alay, istihza, rencide etme gibi insanın onur ve haysiyetine yönelikse bu durumda yapılması gereken, ortaya çıkan zarar ve mağduriyeti gidermek ve hak sahibiyle helalleşmektir. Buna imkân bulunmadığı durumlarda ise samimi bir tövbeden sonra hak sahibine hayır dua edilmeli, onun namına hayır hasenat yapılarak bu vebalden kurtulmaya çalışılmalıdır. Bu şekilde bir yol izlemenin manevî içerikli kul haklarına keffaret olabileceği bazı âlimler tarafından dile getirilmiştir. (Bkz. İbnTeymiyye, el-Fetâvâ’l-kübrâ, 1/113)

 

2- Selâmlaşmanın İslâm dinindeki yeri ve hükmü nedir?

Selâmlaşma, Müslümanlardan birinin diğerine “Selâm sizin üzerinize olsun, Allah sizi her türlü kaza ve belâdan korusun” anlamına gelen “selâmünaleyküm/es-selâmüaleyküm” diyerek hayır duada bulunması; diğerinin de “ve aleyküm selâm/aleykümü’s-selâm” diyerek aynı duayla karşılık vermesidir. Nitekim Allah Teâlâ: “Size bir selâm verildiğinde ya daha güzeli ile ya da dengi ile karşılık verin.” (Nisâ, 4/86) buyurarak verilen selâma güzel şekilde karşılık vermeyi emretmiştir. Hz. Peygamber de (sav)selâma güzel lafızlar eklemenin sevabı artırdığına dikkat çekmiş, “es-Selâmüaleyküm” sözüne, “ve rahmetullâh ve berekâtüh” (Allah’ın rahmeti ve bereketi) gibi sözcükler eklemek suretiyle ayrıca sevap kazanılacağını bildirmiştir. (Bkz. Ebû Dâvûd, “Edeb”, 143, 5195-5196)

Dinimiz Müslümanları kardeş ilan etmiş, kardeşlik bilincinin yerleşip devam etmesi için de onlara bazı görevler yüklemiştir. Bu görevlerden biri de selâmlaşmaktır. Nitekim Rasûlullah (sav)selâmlaşmayı Müslüman’ın Müslüman üzerindeki hakları arasında saymıştır. (Bkz.Müslim, Selâm, 5, 2162)

İslâm âlimleri selâm vermenin sünnet, almanın farz olduğunu ve selâm verenin alana göre daha fazla sevap kazanacağını belirtmiştir. (Bkz.Mevsılî, el-İhtiyâr, 4/164) Allah Rasûlü (sav) iki Müslüman’ın karşılaştığında söze önce selâmla başlamalarını öğütlemiş; küçüğün büyüğe, bir vasıta üzerinde gidenin yürüyene, yürüyenin veya ayakta olanın oturana, sayı bakımından az olan topluluğun çok olana selâm vermesinin uygun olacağını bildirerek selâmlaşma adabını öğretmiştir. Bunun yanında topluluk içerisinden bir kişinin selâm vermesini ya da verilen selâmı bir kişinin almasını yeterli görmüş ve bir topluluktan ayrılırken de selâmla ayrılmanın güzel olduğunu ifade etmiştir. (Bkz.Buhârî, “İsti’zân”, 4, 6231; Müslim, “Selâm”, 1, 2160; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 150, 5208, 152, 5210) Şayet topluluktan hiç kimse verilen selâmı almazsa bu durumda toplulukta bulunan herkes günahkâr olur. (Bkz. İbnÂbidînzâde, el-Hediyyetü’l-ʿAlâʾiyye, 232; Nevevî, el-Mecmû‘, 4/594)

 

3- Kadın şahsi ihtiyacını karşılamak için kocasının parasını rızası olmadan alabilir mi?

İslâm dini, kocaya vermiş olduğu hak ve yetkilerin yanında, birtakım görev ve sorumluluklar da yüklemiştir. Bunlardan birisi de kocanın eşinin temel ihtiyaçlarını makul ve normal ölçülerde karşılama ve giderme görevidir. (Bkz.Bakara, 2/233; Nisâ, 4/34; Talâk, 65/6) Bu, evlilik akdinden doğan bir sorumluluk olup, kadının zengin veya fakir olması, Müslüman veya gayrimüslim olması sonucu değiştirmez.

Ebû Süfyan’ın karısı Hind, Rasûlullah (sav)’in huzuruna gelerek, “Ey Allah’ın Rasûlü! Ebû Süfyân cimri bir adamdır, ne bana ne de çocuklarına yeterli harcamada bulunuyor. O görmeden malından alabilir miyim? diye sorduğunda Allah Rasûlü(sav); Maruf ölçüler içerisinde kendine ve çocuklarına yetecek kadarını alabilirsin.” (Nesâî, “Âdâbü’l-Kudât”, 31, 5420; Buhârî, “Büyûʽ”, 95 ,2211; Müslim, “Akzıye”, 7-9 ,1714) buyurmuştur. Buna göre koca, eşinin normal şahsi ihtiyaçlarını karşılamayı ihmal ederse, kadın onun malından ihtiyacı kadarını alabilir.

 

4- Ölen yakınının maaşını alabilmek için resmen boşanan ama evliliğini dinî nikâhla devam ettirenlerin aldıkları bu maaşlar helal midir?

Nikâh, aile birliği oluşturacak kimselerin Allah’ın emri gereği gerçekleştirdikleri bir sözleşmedir. Böylesine önemli bir sözleşmenin birtakım maddî kaygılarla sona erdirilmesi her şeyden önce ahlaken doğru değildir. Kaldı ki sevgili Peygamberimiz normal şartlar altında gerçekleşen boşama için bile “Allah’ın en hoşlanmadığı helâl şey evliliği sona erdirmektir.” (Ebû Dâvûd, “Talâk”, 3,2178; İbn Mâce, “Talâk”, 1,2018) buyurmuştur.

Bir yakını dolayısıyla kanun gereği dul hanımlara ödenen parayı almak üzere resmen boşanıp gerçekte birlikte yaşamaya devam etmek, hile niteliğinde olduğundan haramdır. Bu tür hileli yollarla elde edilecek gelirler kamu malını zimmetine geçirmek anlamına gelir. Bu nedenle hileli boşanma yolu ile alınan maaş helâl olmaz.

 

5- Mezarlıktaki ağaç, ot vb. bitkileri kesmek caiz midir?

Mezarlıkta bulunan yaş ot ve ağaçları, bakım amaçlı olmadıkça yolmak ve kesmek mekruhtur. Zira buradaki yaş bitkiler kendilerine has bir şekilde Allah’ı zikretmektedirler. Bu zikir sebebiyle orada yatan müminlere, Allah Teâlâ’nın rahmet edip azaplarını hafifletmesi umulur. Nitekim: “Hz. Peygamber(sav), bir kabristanda bulunan iki kabir sahibinin azap içinde olduğunu anlamış, yanında bulunanlardan taze bir hurma dalı isteyerek, ikiye bölmüş ve her birini bir kabrin başına dikmiştir. Ey Allah’ın Rasûlü, niçin böyle yaptın? diye sorulunca, umulur ki bunlar yaş kaldıkları sürece (azapları) hafifler.” (Buhârî, “Vudû’”, 56 ,218; Müslim, “Tahâret”, 111 ,292) buyurmuştur.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

490. Sayı Ekim 2023