Sayı : 495   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Misafir Kalem

Doğan Kaplan

Mescid-i Aksa'da 5 Gün

  • 06 Mart 2021
  • 876 Görüntülenme
  • 459. Sayı / 2021 Mart
Yazarın Diğer Yazıları
Doğan Kaplan
Tüm Yazı Arşivi



Söz, tam da buraya gelmişken orada konuştuğumuz Müslümanların sizlere iletmemizi istediği en önemli mesajı buradan ifade etmek isterim. Diyordu ki o Müslümanlar, “Ne olur bizi burada yalnız bırakmayın, Mescid-i Aksa’yı öksüz bırakmayın, ne olur söyleyin kardeşlerimize burayı sürekli ziyaret etsinler, bizi yalnız bırakmasınlar, ümmetin namusu olan Aksa’yı himaye etsinler.” Evet, belki de bizim bu kısa Aksa gezimizin en önemli sonucu bu oldu, Aksa’yı yalnız bırakmamak.

 

 

Aziz Okuyucularım!

Bu ayki yazımızın konusu, Müslümanların hüzün kaynağı, yitik hazinesi, kaybolan ve yere düşürülen onur ve şereflerinin anıtsal simgesi Mescid-i Aksa. Günümüz Müslümanlarının en büyük sorunu hiç şüphesiz Filistin/Kudüs meselesidir. Bu meselenin çözülmesi ümmetin birçok sorununun da çözülmesi anlamına gelecektir. Hiç unutmamamız gereken Filistin ve Mescid-i Aksa davasını hatırlatma babında bu ay sizlere 1436/2015 Ramazan’ında İsrail işgali altındaki Kudüs’te, Mescid-i Aksa’da bir grup arkadaşımla geçirdiğim beş güne dair izlenimlerimi paylaşmak istiyorum.

Kısa Kudüs Tarihi

Malum olduğu üzere Kudüs, üç semavi din içinde son derece önemli, belki de tek şehir. Hz. Davud’un (as) krallığı zamanında başkent oluşuyla Yahudiler için, Hz. İsa’nın tekrar geleceği şehir olduğu inanışıyla Hıristiyanlar için ve Müslümanların ilk kıblesi, İsra Hadise’sinin yaşandığı yer oluşu ve seyahat edilesi üç mescitten birinin burada bulunması itibarıyla da Müslümanlar için kutsal bir yer.

Bir grup arkadaşla Kadir Gecesi’nde itikâfa girmek üzere 13 Temmuz’da İsrail’e hareket ettik. BM kararlarına göre işgalci bir devlet olan İsrail sınırlarında bir yere, Kudüs’e gittiğimiz için az da olsa tedirgin idik. En azından ülkeye giriş ve çıkışta zorluk çıkaracaklarını tahmin ediyorduk, ne de olsa ülke olarak da ilişkilerimizin çok iyi olduğu söylenemezdi! Ancak durum hiç de beklediğimiz gibi olmadı. Ne girişte ne de ülkeden çıkışta hiçbir sorunla karşılaşmadık, hiç bekletilmedik. Fakat baştan sona silahların gölgesinde yaşanılan bir ülkede olduğumuzu da hiç unutmadık, zira hem Mescid-i Aksa’ya giriş çıkışlarda hem de şehrin hemen hemen her noktasında makineli tüfeklerle mücehhez İsrail polisiyle karşı karşıyaydık.

İsrail’in atası unvanına sahip Ben Gurion’un(ö.1973) ismini taşıyan havalimanına girişte pasaport kontrolüne kadar hiçbir sorunla karşılaşmıyoruz. Pasaport kontrol noktasında hem yerliler hem de yabancı yolcular bölümünde büyük bir kalabalık olsa da çok kısa sürede kontrolden geçip serbest noktaya ulaşıyoruz. Bilindiği üzere İsrail, giriş mührünü pasaporta basmayıp haricen veriyor. Havaalanından Mescid-i Aksa’ya gidebilmek için önümüzde toplu ulaşım, shuttle vb. birkaç seçenek olmasına rağmen biz hemen havalimanı çıkışında kolay olması hasebiyle “Şerud” denilen Aksa’ya çalışan dolmuşlarla ve özel taksilerle pazarlık yapıyoruz. Sonuçta Mercedes marka 6 kişilik bir vanla anlaşıp Kudüs’e doğru yola çıkıyoruz ve takriben bir saat sonra Kudüs’e girişlerden biri olan Yafa Kapısı’na (Bâbu’l-Halîl de deniyor) yakın bir yerde indiriyor şoför bizleri. Pazartesi günü akşamı Kadir Gecesi olduğu için yolların kapatıldığını söyleyip daha ileriye gidemeyeceğini söylüyor Yahudi şoförümüz. Daha önce İsrail’de kalmış bir dostumun “Şerud”ları tercih ederseniz sizi Aksa’ya çok yakın bir noktaya kadar götürür sözü geliyor, ancak bu gece Kadir Gecesi olduğu için bu gerçekleşmiyor.

Gerçekten de Yafa Kapısı’na geldiğimizde toplu ulaşım araçlarından inen onlarca Müslümanın, Eski Şehir’e (el-beldetu’l-kadîme) yürüdüklerini görüyoruz. Yafa Kapısı, Ömer b. Hattab Meydanı’nın da başlangıcı oluyor. Bu vesileyle hatırlatmış olayım ki, başlangıcı Hz. Davud’a (as) kadar giden Kudüs şehri, Hz. Ömer tarafından fethedildikten sonra Müslümanların kontrolüne geçmiştir. Emevi, Abbasi ve Fatımi dönemlerinden sonra Haçlıların eline geçen şehir 1187 yılında Selahaddin Eyyubi tarafından fethedilir. Eyyubilerden sonra ise 400 yıl sürecek Osmanlı Dönemi gelir. Bu demek oluyor ki Kudüs, 636 yılında Hz. Ömer tarafından fethedildikten 1917’deki Kudüs Muharebesi’yle Osmanlı hâkimiyetinden çıkışına kadar 1281 yıl boyunca Müslüman devletlerin hâkimiyetinde kalmıştır. On üç asırlık bu tarih içerisinde sadece 1099-1187 yılları arasında 88 yıllık bir Haçlı parantezi bulunmaktadır. Kudüs’e en büyük katkı Kanuni Sultan Süleyman zamanında sağlanır. Zira bugün içinde 144 dönümlü Mescid-i Aksa yerleşkesinin de bulunduğu Eski Şehir denen yaklaşık bir kilometrekarelik alan Kanuni zamanında surlarla çevrilir. Surlardan şehre girişi temin eden 8 kapı bulunmaktadır. Bunlardan Yafa limanına bakan şehrin batı tarafındaki kapı Yafa Kapı ile Müslümanların yoğun olarak giriş çıkış yaptıkları Şam Kapısı görebildiğim kadarıyla mevcut kapılar içinde en işlek olanları. Yine Şam Kapısına yakın olan Esbat kapısı, Herod kapısı dışında kullandığımız bir kapı da Yafa Kapısı’nın sağına düşen Yeni Kapı. Aslan Kapı, Demir Kapı da yön levhalarında gördüğüm kapılar…

el-Beldetu’l-Kadîme

Artık el-Beldetu’l-Kadîme denilen bir kilometre karelik surlarla çevrili Eski Şehir içerisindeyiz. İlk iş olarak bir döviz bürosundan İsrail’in para birimi olan Yeni Şekel alıyoruz. 100 dolar verip 370 şekel alıyoruz ki sonraki günlerde en iyi rakamın 377 yeni şekel olduğunu öğreniyoruz. Ekonomiye girmişken hayatın pahalılığını göstermek üzere size 250 ml suyu 3 Şekel’e (1 şekel 0.70’ten hesaplanınca yaklaşık 2.1tl oluyor), 1,5 lt suyu ise 5 Şekel’e satın aldığımızı söyleyelim. Neyse devam edelim, altı kişilik ekibimizle ilk hedefimiz Mescid-i Aksa olunca, parayı bozdurduktan sonra yön levhalarının yardımıyla kimi zaman da sorarak Mescid-i Aksa’ya doğru yol alıyoruz. İşin doğrusu hiç sormaya da hacet yok aslında zira önümüzde su gibi durgun bir şekilde hareket eden büyük bir kalabalık var yolunu arayan. Yafa Kapısı dışında belediye otobüslerinden indiğini gördüğümüz bu Müslüman kalabalık da Aksa’ya gidiyor, zira bu gece Kadir Gecesi ve insanlar vakitlerini mescitte değerlendirmek istiyorlar.

Eski Şehir denilen surlarla çevrili bu alan aynı bizim Kapalı Çarşı ya da Suriye’deki Hamidiye Çarşısı gibi sağlı-sollu dar sokaklara açılan dükkânlarla dolu, gıda, meyve suyu vb. perakende satıcılarıyla hediyelik eşya satıcılarına, kasabından şekercisine, restoranına kadar her türlü ticarethane mevcut. Yafa Kapısı’ndan el-Aksa tahminen 700-800 metre arasında olmasına rağmen oradan Aksa’ya ulaşmamız neredeyse bir saati buluyor, zira hem çarşılar dar ve esnaf dışarıya da sağlı-sollu eşya koyduğu için geçiş yolu iyice daralmış hem de Aksa’ya gitmeye çalışan büyük kalabalık olduğu için son derece yavaş adımlayabiliyoruz.

Mescid-i Aksa külliyesi içerisine sonradan en işlek kapı olduğunu müşahede ettiğimiz Silsile kapısından giriyoruz ve bizi tüm ihtişamıyla altın sarısı kubbesiyle Kubbetu’s-Sahra karşılıyor. Fotoğraflardan aşina olduğumuz kubbeyi canlı bir şekilde görmek bizi heyecanlandırıyor, hemen birkaç fotoğraf çektiriyoruz hatıra niyetine. Ardından büyük kalabalığın akmaya devam ettiği Aksa’ya yöneliyoruz, taş duvarlarıyla bizi karşılayan muhteşem Aksa’ya giriyoruz ve ilk işimiz sonradan benim tövbe sütûnu diye isimlendireceğim mescid girişinden sayınca dördüncü sütunun dibine çantalarımızı koyup birlikte Öğle ve İkindi namazlarını eda ediyoruz.

Mescid-i Aksa neresidir?

Mescid-i Aksa denince, kimi meşhur sarı kubbeli Kubbetu’s-Sahra’yı kimi de ilk kıble mescidi (Mescid-i Kıbeli) olan gri yapıyı gösterir ve bu konuda tatlı bir tartışma sürer gider. Ancak işin doğrusu Mescid-i Aksa, surlarla çevirili 144 dönümlük alanın tamamını kapsar. Yani yaklaşık olarak tüm Eski Şehir’in 1/6’sına tekabül eden bu sahadaki tüm yapılar Mescid-i Aksa içine girmektedir. Yani demem o ki, Mescid-i Aksa dendiğinde sadece ilk kıble yeri üzerine Emeviler Döneminde inşa edilen mescidi değil, 144 dönümlük o devasa yapının tamamını anlamak gerekiyor. Mescid-i Aksa dediğimiz ibadet mahallinin adı el-Mescid el-Kıbeli’dir. (Kıble Mescidi). Bu alan içerisinde Mescid-i Kıbeli, Kubbetu’s-Sahra, çeşitli kubbeler, medreseler, sebiller vb. olmak üzere yaklaşık 200’e yakın eser bulunmakta ve Aksa’daki tarihi eserlerle ilgili doktora yapan Dr. Nacih’e göre bu eserlerin 175’i Osmanlı Döneminden kalmadır.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

459. Sayı Mart 2021