Sayı : 495   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Sana İtikattan Soruyorlar ?

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Yaratılışta Eşitlik mi Yoksa Denge mi Vardır ?

  • 07 Ekim 2020
  • 1200 Görüntülenme
  • 454. Sayı / 2020 Ekim



İslâmiyet, ilk günden itibaren sosyal adalet ilkesi üzerinde ısrarla durmuş, kibirli muktedirlerin zayıfları ve yoksulları sömürmesinin karşısına çıkarak emeğin mücadelesini vermiştir. Bununla da kalmamış, iktisadi açıdan zayıf bırakılmış; fakirleri, yetimleri, yoksulları, dulları, borçluları ve her türlü aciz olan ihtiyaç sahiplerini koruyucu, destekleyici ve takviye edici sosyal tedbirler getirmiştir.

 

Varlıktaki farklılık ve çeşitliliğin her biri bir zenginlik kaynağıdır. İnsan hayatına gelince; cinsiyette, kazançta, fakirlik ve zenginlikte, giyim ve kuşamda, yeme ve içmede, anlayış ve kavrayışta mutlak bir eşitlik olamaz. Çünkü insanoğlu birbirine muhtaç varlıklar olarak yaratılmıştır. Eğer her şeyde mutlak bir eşitlik olsaydı, toplumlar kalkınamaz ve yönetilemezdi. Esas olan bu çeşitliliğin bir zenginliğe dönüştürülmesidir.

 

 

“Bir gazetede Birleşmiş Milletlerin açıkladığına göre dünya nüfusunun %’11’inin açlık sınırının altında yaşadığını okudum. Neden yaratılışta bir eşitsizlik var?”

Eşitlik, adalet konusuyla ilgili bir meseledir. Adalet, mutlak eşitlik değil; verilen ile hak edilen arasında denge demektir. Buna dağıtıcı adalet denir. Bir işin değeri, emek sarfiyatının çokluğu ile orantılı değildir. Dolayısıyla, gereğince, ihtiyaçları, yetenekleri ve imkânları bakımından eşit durumda olmayanlara eşit davranılmamalıdır. Çünkü farklı durumdaki kişilere eşit davranmak eşitliğin çiğnenmesidir. Herkesin hakları meziyet ve başarısı ile görevleri de ehliyet ve yeteneği ile orantılıdır. Mesela, proje çizen bir mühendisle, emrinde çalışan insanların ücreti eşit olamaz. Dağıtıcı adalet anlayışına göre, herkes yeteneği ve katkısı oranında ücret aldığı gibi, geliri daha çok olandan daha fazla vergi alınmalıdır. Bunun tersi olursa, orada haksızlık ortaya çıkar.

Asıl mesele, toplumda sosyal adaleti gözetmektir. Sosyal devletin temel amacı, bütün vatandaşlarına insan onuruna uygun asgari bir yaşam düzeyini sağlamaktır. Bu sebeple, çalışma hayatına katılma, âdil ücret alma, konut edinme, sosyal güvenlik hizmetlerinden, sağlık ve eğitimden eşit bir şekilde yararlanma hakları, sosyal haklar kapsamına girer. Ayrıca yargı karşısında herkes eşit olmalıdır. İmtiyazlı muamele zulümdür. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’in çağrısı şöyledir: “Ey inananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahitler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin; âdil olun..” (Maide, 5/8) Nitekim Hz. Peygamber de kendisine, suç işleyen soylu bir kimse hakkında imtiyazlı davranılması ricasında bulunan sahabeye hitaben: “Sizden önceki ümmetlerin helak olmasının sebebi, içlerinden şerefli birisi hırsızlık yaptığında onu cezasız bırakıp zayıf biri aynı suçu işleyince onu cezalandırmalarıdır. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma da hırsızlık etse, cezasız bırakmazdım.” (Buhari “Hudud”, 12; Müslim “Hudud”,8) buyurmakla kalmamış, yargı karşısında eşitlik ve adaleti toplum hayatının bütün alanlarına yayma konusunda evrensel açıklamalarda bulunmuştur ve bunu hayatında bizzat uygulamıştır.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

454. Sayı Ekim 2020