Sayı : 495   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Siyer'i Nebi

Muhammed Emin Yıldırım

İslam'ı Hayata Taşımada Peygamber Örnekliği

  • 08 Temmuz 2020
  • 1306 Görüntülenme
  • 451. Sayı / 2020 Temmuz
Yazıyı Dinle
0:00
0:00
Yazarın Diğer Yazıları
Muhammed Emin Yıldırım
Tüm Yazı Arşivi



Efendimizin (sav) rasûl ve nebi oluşunun bir yansıması olarak mucizelerini kabul etmek, O’nun bizlere rehber ve örnek olarak miras bıraktığı mesajlarını gölgelememelidir. Kâmil bir hayatın sahibi olan Efendimizin hayatında mucizeler ne kadar bir yer tutuyorsa, o kadarı ile yetinmek, mucize eksenli bir okuyuş yerine, Efendimizin örnek ve model oluşu göz önünde tutularak bir okuma yapılmalıdır.

 

Üsve-i Hasene/En güzel örnek olarak âleme gönderilen Efendimizin (sav)hayatın her alanında ve her anında, söylediği bir sözü, gösterdiği bir ameli, rehber ve model olarak takdim ettiği bir örnekliği olduğunu unutmamak gerekir. O (sav), kullukta, ahlakta, adabda, tebliğde, terbiyede, muamelelerde yani her şeyde bize örnek miraslar bırakmıştır.

 

“Andolsun size kendi içinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir. (Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O’na güvenip dayanırım. O yüce Arş’ın sahibidir.” (Tövbe, 9/128, 129)

Günümüz Siyer okumalarının en önemli sorunlarından biri de, Hz. Peygamber’in (sav)hem beşer, hem de rasûl olduğu dengesinin tam olarak korunamamasıdır. Bir taraftan Efendimizin (sav)beşer oluşu, rasûl ve nebi oluşundan koparılarak hâşâ sıradanlaştırılarak takdim edilmeye çalışılırken, öte yandan O’nun insanüstü oluşu, her hali ile mucizelerle örülmüş bir hayatın sahibi olduğu iddia edilmektedir. İfrat ve tefrit sayılacak bu yaklaşımlara bulaşmadan, Hz. Peygamber’in (sav)“Allah’ın kulu ve rasûlü” olduğu hakikatini unutmadan, insanlığa en güzel örnek olarak gönderildiği ve O’na tabi olmayı isteyenin bizzat Allah (cc) olduğu gerçeği ekseninde, meseleyi ele almak gerekiyor. Hz. Peygamber’in (sav)beşer olduğunu söylemek, O’nun hayatında var olan mucizeleri inkâr etmeyi gerektirmez. O (sav) Allah’ın peygamberi olarak başta Kur’an olmak üzere birçok mucize ile gönderilmiştir. O’nun tek mucizesinin Kur’an olduğunu söylemek, başta Kur’an’a aykırıdır. Çünkü Kur’an, Efendimize verilen başka mucizelerden de bahsetmektedir. (Bkz. En’am, 6/124; Araf, 7/146; Tövbe, 9/26, 40; Nahl, 16/33; İsra, 17/1; Saffat, 37/14,15; Fetih, 49/27; Kamer, 54/2) Tam bu noktada mucize üzerinde de kısaca durmakta fayda var. Mucize; kelimesi “a-c-z” kökünden ve “if’al” vezninden ism-i fail olup, manası, “insanı aciz bırakan iş” demektir. Kur’an içerisinde “acz” kökünden gelen çeşitli fiil ve sıfat kalıpları ile birçok kullanım olmasına rağmen, “mucize” kelimesi bilinen terim anlamı ile hiç geçmemektedir. Yine hadislerin Arapça metinlerinde de “mucize” kelimesine rastlayamıyoruz. Bu kelimenin İslam ilim tarihinde ilk kullanılmaya başlandığı dönemi, bazı araştırmacılar Hicri 4. yüzyıl olarak gösterirler. Öyleyse bugün gerek Kur’an meallerinde, gerek Hadis tercümelerinde “mucize” diye okuduğumuz yüzlerce ifadenin aslı hangi kelimedir? Bu sorunun cevabını bulmak için Kur’an ve Hadislere müracaat ettiğimizde; “ayet ya da çoğul olarak âyât, beyyine, burhan, sultan, hak veya furkan” kelimelerinin kullanıldığını görmekteyiz. Bugün mucize dendiği zaman ilk akla gelen, Hz. Salih’in dişi devesi, Hz. Musa’nın asası ve bembeyaz eli, Hz. İsa’nın gösterdiği nice olağanüstü işleri ve diğer birçok peygamberin harikulade hadiseleri hep Kur’an içerisinde “ayet” veya “ayât” şeklinde ifade bulmaktadır. Sözlük anlamı “insanı aciz bırakan iş” olarak beyan edilen mucize kelimesinin terimsel anlamda tarifi ise şöyle yapılır: “Peygamberlerin, nübüvvetlerinin doğruluğunu teyit etmek için Allah tarafından elçilerine bahşedilen harikulade (adet üstü) işlere mucize denir.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

451. Sayı Temmuz 2020