Sayı : 495   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

İslam Aleminden

Ahmet Varol

İdlib'de Yaşanan Kriz

  • 04 Mart 2020
  • 1182 Görüntülenme
  • 447. Sayı / 2020 Mart
Yazıyı Dinle
0:00
0:00
Yazarın Diğer Yazıları
Ahmet Varol
Tüm Yazı Arşivi



      1.  

İdlib'e yönelik saldırılarında sivilleri değil teröristleri vurduğunu iddia etti. Her şeyden önce terörist tanımlaması Rusya'nın ve onunla aynı safta yer alanların kendi tanımlamalarıdır. Fakat böyle bir tanımlamayla Suriye'deki Baas rejimine karşı direnenlerin tümünü kastettiklerini varsaysak bile vurulanların, öldürülenlerin büyük çoğunluğunu bunların dışında kalanlar, herhangi bir direniş grubuyla ilgisi bulunmayan sivil vatandaşlar oluşturuyordu. Ayrıca saldırılarda özellikle hastanelerin hedef alınması iddianın tamamen tutarsız, geçersiz olduğunu ortaya koyuyordu.

 

İdlib'de yaşanan olaylar Baas diktasının ve onun arkasında duran müdahil dış güçlerin silahın gücünü kullanarak Suriye'nin tamamında yeniden Baas diktatörlüğünün kontrolü sağlayabilmesi ve insanların siyasi özgürlüklerine kavuşacakları bir değişim süreci üzerinde pazarlığa mahal verilmemesi için sürdürdükleri savaşta hâkimiyet alanını genişletme çabasıdır.

 

 

İdlib, Suriye'nin kuzeybatısında Türkiye sınırına yakın bölgede yer alan bir vilayettir. Bu vilayetin merkezi durumundaki şehre de İdlib adı verilir. Vilayet toprakları kuzey ve batı sınırından Türkiye'nin Hatay vilayetiyle toprak komşusudur. Suriye içinde Halep vilayeti İdlib'in kuzey doğusunda yer alır ve İdlib'in merkezi Halep şehrine 60 km. mesafededir.

Halep'in rejim güçleri ve onlara destek veren dış güçler tarafından aylarca kuşatma altında tutulmasından sonra direniş güçleri Halep ahalisinden isteyenlerin serbestçe burayı terk etmesine ve canlarını güvenceye almalarına imkân tanınması şartıyla buradan çekilmeyi kabul etmişlerdi. O zaman Halep ahalisinin ve Suriye'nin diğer bölgelerinden buraya gelmiş dâhili mültecilerin büyük çoğunluğu İdlib'e geçmişti.

Bu göçten sonra İdlib, kapasitesinin çok üstünde bir nüfusu barındırmaya başladı. Tabii bu nüfusun önemli bir kısmını dâhili mülteciler yani Suriye'nin başka bölgelerinden buraya göç edenler oluşturuyordu.

Rejim güçleri Halep, Doğu Guta ve Der'a'da kontrolü ele geçirmelerinden sonra İdlib'i tehdit etmeye başladılar. Buraya karşı bir yandan kara saldırıları için hazırlıklar yapıldığı mesajları verilirken bir yandan da hava saldırıları tehditlerinde bulunuluyordu. Fakat İdlib bölgesine sığınan mültecilerin artık buradan sonra Suriye içinde gidebilecekleri bir yer yoktu. Onların buradan da çıkarılmaları durumunda Türkiye'ye sığınmaları gerekiyordu. Türkiye ise Suriye'den dört milyon civarında mülteci kabul etmişti ve daha fazla mülteci gelmesi durumunda bunun yükünü kaldırması çok zor olacaktı. Avrupa ülkeleri ise Türkiye'den, gelen Suriyeli mültecileri kendi taraflarına göndermemesini, kendi toprakları içinde barındırmasını istiyordu. Avrupa Birliği bunun karşılığında Türkiye'ye birtakım yardım vaatlerinde de bulundu. Ancak vaat ettiği yardımların az bir kısmını gönderdi. Bu yardımlar, gelen mültecilerin ihtiyaçlarının bile çok az bir kısmını karşılayabiliyordu. Suriye'den yeni bir göç dalgası gelmesi durumunda Türkiye'nin onların ihtiyaçlarını karşılamasının ağır bir yük yükleyeceği, uluslararası yardım olmadan bu yükü kaldırmanın kolay olmayacağı kesindi. O yüzden Türkiye, sorunun Suriye sınırları içinde çözülmesi, İdlib'deki göçmenlerin ülkelerini terk etmeye zorlanmamaları için siyasi çözüm arayışına girdi.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

447. Sayı Mart 2020