Sayı : 496   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Kardeş Ayetler

Prof. Dr. Ali Akpınar

10. Ayet : Peygamberlerin Mucizeleri Birer Ayettir

  • 06 Şubat 2019
  • 3407 Görüntülenme
  • 434. Sayı / 2019 Şubat



Önceki Peygamberler kendi dönemlerine ve kendi toplumlarına gönderilmişlerdi. Dolayısıyla onların davet metotları kendi toplumlarının ve dönemlerinin özellikleriyle ilgili olmuştur. O peygamberler, kavimlerine daha çok somut hissi mucizeler göstermişlerdir. O mucizeler, gösterilen o zaman ve mekânla sınırlı kalmış, ona şahit olan sınırlı sayıdaki insanlar ona tanık olmuşlardır. O mucizelerin sonraki kuşaklara yalnızca haberleri kalmıştır.

 

Kur’an, peygamberlerin eliyle gerçekleşen harikulade olaylar için ayet kavramını kullanmakta ve onlardan ders almamızı bizden istemektedir. Eşsiz lafız ve manalarıyla Kur’an ayetleri, mucizeleri de bize ayet adı altında sunmaktadır. Bizlere düşen bu ayetleri ibretle okuyup, onlardaki erişilmez kudreti temaşa etmektir. Mucizeler gaye değil, sonuçtur. Asıl olan mucizeye şahit olmak değil, ondan alınması gereken dersi alabilmektir.

 

Kur’an’da aciz bırakma anlamında yirmi yerde acz kökünden türemiş kelimeler geçer, ancak Mucize kelimesi geçmez. “Göklerde ve yerde Allah'ı aciz bırakabilecek yoktur. Şüphesiz O her şeyi bilendir, her şeye güç yetirendir.”( Fâtır, 35/44) “Yeryüzünde O'nu aciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dostunuz da yardımcınız da yoktur.” (Şûrâ, 42/31) “Siz ne yeryüzünde ve ne de gökte Allah'ı aciz bırakabilirsiniz. Allah'tan başka bir dost ve yardımcınız da bulunmaz.” (Ankebût, 29/22)

Kur’an, inkârcılara karşı nübüvvetlerini ispat için peygamberlerin eliyle gerçekleşen olağanüstü hadiseleri ayetler başlığında anlatır. Onun için ayet kavramında mucize anlamı da vardır. Ayet, doğruya götüren işaret olunca, mucizenin temel hedefi de kişileri hidayete götürmesi, onların hidayetini artırmasıdır.

Peygamberlik mucize ile sabit olur. Sözlükte aciz bırakan anlamına gelen mucize kavramı, Peygamberlik iddiasında bulunan bir kimsenin, bu iddiasında doğru olduğunu ispatlamak için Allah'ın kudreti ile göstermeyi başardığı olağanüstü hallerdir. Kavram, bu manada sonraki dönemlerde (Hicrî 4. Yüzyıldan sonra) kullanılmıştır. Mucize bir peygamberin, nübüvvetini ispat için münkirlere karşı bir meydan okuma şeklidir. Bir olayın mucize sayılabilmesi için peygamberin eliyle gerçekleşmesi, peygamberliğini ispat etmek için gerçekleşmesi ve herhangi bir şüpheye meydan vermeyecek şekilde net olması gerekir. (Bkz.DİA, Mu’cize, XXX, 350) Bunun dışında gerçekleşen olağanüstü hadiseler, keramet, ilahî yardım (meûnet) ve benzeri şeyler olup onlara mucize denmez. Mucize sadece Peygamberlere mahsustur. Bunun için bu kelimeyi başka şeyler için kullanmaktan şiddetle kaçınmalıyız. Kazadan kurtuluşu mucize idi, bir mucize yaşandı gibi cümlelerden uzak durulmalıdır.

Mucizenin hedefleri arasında nübüvvet davasında olan kimseyi desteklemesi, muarızları susturması, onları ikna edip hidayete erdirmesi, ilahî yardım ile müminlere moral olması gibi şeyler sayılabilir.

 

Mucizeler üç grupta değerlendirilmiştir:

1- Hissî/kevnî mucizeler: Bunlar insanların duyularına hitap eden harikulade olaylardır. Hz. Salih’in devesi, Hz. Musa’nın asasının yılana dönüşmesi, Hz. Musa’nın kayadan su çıkarması, gökten bıldırcın ve helva indirmesi, Hz. İsa’nın çamurdan yaptığı kuşun canlanması, Hz. İsa’nın gökten sofra indirmesi, Bedir ve benzeri gazvelerde meleklerin müminlerin yardımına gelmesi gibi. Bunlar tabiat kanunlarını aşan ve Yüce Mevlâ’nın ilahî kudretini gösteren olaylardır. Bizler bunlara şahit olmadık. Ancak bunları bize hep doğru söyleyen Yüce Rabbimiz haber vermektedir. Dolayısıyla biz, bunlara şahit olmuş gibi iman ederiz. Bu anlatılanlar bizim imanımızı artırır, Yüce Rabbimizin erişilmez kudretini bize gösterir. Bunun için Kur’an’da bu mucizeler anlatılmaktadır. Yoksa bu anlatılanlar yalnızca tarihî bilgiler vermek için değildir. Hiç kimse de ben bunları gözümle görmedim diyerek bunları yok sayamaz, inkâr edemez. Nitekim bunlara bizzat tanık olanların bir kısmı bu mucizeleri inkâr etmişler, bunların sihir/büyü olduğunu söylemişlerdir. Demek ki mucizeye bizzat tanık olmak yetmemektedir. Mucizelere bizzat tanık olanların içerisinde inananlar da olmuştur, inkâr edenler de.

2-Haberî mucizeler: Peygamberlerin gabya dair verdiği haberlerdir. Onların isyankâr toplumların helak olacağını önceden bildirmesi, Hz. İsa’nın muhataplarına onların evlerinde ne yiyip biriktirdiklerini haber vermesi, Peygamberimizin İranlılarla savaşta yenilen Rumların yakın bir gelecekte galip geleceğini bildirmesi, İslam’ın doğuda ve batıda yayılacağını haber vermesi gibi örnekler sayılabilir.

3-Aklî/manevî/bilgi mucizeler: İnsanların akıl yürütme güçlerine hitap eden, belli bir zaman ve mekânla sınırlı olmayan gerçeklerdir. Peygamberlerin seçkin, güvenilir örnek kimseler olması; onların öğretilerinin erişilmez özellik ve güzellikte olması gibi. Evrensel mesaj Kur’an mucizesi bu grupta değerlendirilebilir.

 

Peygamberler tarih boyunca değişik özellik ve seviyedeki insanlara gönderilmişler ve insanlara tebliğlerinde değişik metotları denemişler, çeşit çeşit sıkıntılara katlanmışlar ve çeşitli sonuçlar elde etmişlerdir. Mesela kimileri denizin yarılması, asa, sofra, ölüleri diriltme, hastaları iyileştirme gibi mucizelerle kavimlerini gerçeğe çağırmışlar. Kimileri sihir ve büyüye kendilerini kaptırmış toplumlara karşı onların sihir ve büyülerini etkisiz kılacak değişik mucizelerle gelmişlerdir.

Peygamberimizin en büyük mucizesi eşsiz lafız ve manasıyla Kur’an-ı Kerim’dir. Bunun dışında Peygamberimize hissî bir kısım mucizeler de verilmiştir. Ayın yarılması, Bedir gazvesinde meleklerin yardıma inmesi, Peygamberimizin attığı bir avuç kumun müşriklerin gözlerine isabet etmesi, İsra ve Miraç mucizesi, az yemekle birçok kişinin doyması, az suyun çoğalması, elindeki taşların Yüce Allah’ı zikretmesi, bazı hayvanlarla konuşması, çağırdığı ağacın yanına gelmesi gibi. Kur’an dışındaki bu mucizelerin mahiyeti ilim adamlarınca tartışılmıştır.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

434. Sayı Şubat 2019