İlim, Hikmet ve İrfan arasında Nasıl Bir İrtibat Bulunmaktadır? , Osman Nuri Topbaş
Sayı : 495   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Ä°rfan Mektebi

Osman Nuri TopbaÅŸ

İlim, Hikmet ve İrfan arasında Nasıl Bir İrtibat Bulunmaktadır?

  • 07 Åžubat 2018
  • 3585 Görüntülenme
  • 422. Sayı / 2018 Åžubat
Yazıyı Dinle
0:00
0:00
Yazarın Diğer Yazıları
Osman Nuri TopbaÅŸ
Tüm Yazı Arşivi



Gönülleri Kur’an ve Sünnet’in bilgisiyle, yani hikmetle nurlanarak irfana ermiÅŸ olanlar, hem kendilerinin hem de etraflarında bulunanların gönüllerini aydınlatırlar. Ebedî huzur ve saadetin yolunu gösteren hidayet kandilleri olurlar. Lâkin ilmini bu safhalara intikal ettiremeyen sığ idrakler, takılıp kaldıkları noktada kendilerini ne kadar bilgili zannetseler de, hayat ve kâinat muammasındaki ilâhî sırları çözemezler…

 

Hırs ve kaprislerin zehirli yemiÅŸleri olan nefsanî menfaatler, gönlün hikmette derinleÅŸmesini engelleyen ve ruhani hayata vurulan birer zincir mesabesindedir. Bu zincirleri kırmadıkça Hakk’a varılamaz. Bundan dolayıdır ki kelime-i tevhîd, “lâ ilâhe” diye baÅŸlayarak evvelâ bu zincirlerden kurtulmak gerektiÄŸini ifade eder. Mü’min, ancak bu ÅŸekilde hakikatin zirvesi olan Hakk’a kalben vasıl olabilir.

 

Aklın idrak sınırları dışında bulunan nice sırlar, hikmetle çözülür. Bu yönüyle hikmet, akla aczini de kavratır. Çünkü görebilen kimse için hikmet, perde ardındaki hakikatlerden haber verir. Hikmet olmadan, nice sırlar gözlerden ve gönüllerden saklı kalır. Kâinat ancak hikmet nazarıyla temaÅŸa edilebilirse, gerçek güzelliÄŸini ve hakikatini gözler önüne serer.

 

Ä°nsanlığın ilim diye bugüne kadar övüp durduÄŸu ÅŸey, ekseriyetle eÅŸyanın bilgisini zihne nakletmekten ibaret kalmıştır. Hâlbuki bir ambarda üst üste eÅŸya yığmak gibi bilgileri zihinde istiflemek, onların ziyan edilmesinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Zira ilmin safhaları vardır ve onun ilk safhasında kalarak o bilgileri nefsanî menfaatlere alet etmek veya onun zahirine, yani kabuÄŸuna takılıp kalmak, kiÅŸiyi gerçek huzur ve saadete ulaÅŸtıramaz.

Dolayısıyla ilim, sadece akıl ve zihin hamallığından ibaret kalmamalıdır. Bunun için ilmin hikmetle aydınlanmış bir gönül süzgecinden geçirilerek hazmedilmesi icap eder. Ancak bu takdirde ilim, bir üst safha olan “irfan”ın neÅŸv ü nema bulacağı, âdeta bereketli bir toprak hâline gelir.

Cenab-ı Hakk’a vasıl etmeyen, tefekkürde incelik ve derinlik kazandırmayan, Rabb’in aÅŸk ve muhabbetini tattırmaya yaramayan malumatlar, ancak kuru bilgi kalabalığından ibarettir. Åžair Fuzuli’nin dediÄŸi gibi:

AÅŸk imiÅŸ her ne var âlemde,

Ä°lm bir kîl u kâl imiÅŸ ancak…

Ferîdüddîn Attar Hazretleri, meÅŸhur eseri Tezkiretü’l-Evliyâ’da bir kıssa nakleder:

Bir gün bir âlim, Dicle kenarında karşıya geçecek bir gemi bulamaz. Bu esnada talebelerinden Habib-i Acemi gelir ve niçin beklediÄŸini sorar. Âlim:

–Karşıya geçmek istiyorum, lâkin gemi yok! der. Arif biri olan Habib-i Acemi ise:

–Ey üstad! Ä°lmin çok ise, hasedi gönlünden gider. Dünyadan kalben uzaklaÅŸ, iptilâları ganimet tut ve bütün iÅŸleri Hak’tan bil. Böyle olduÄŸun takdirde ayağını suya vur ve geç, der. Sözlerinin ardından da ayağını suya basıp karşıya geçer.

Âlim zat, talebesindeki bu hâli görünce aÄŸlar ve kendinden geçerek yere düÅŸer. Kendine gelince der ki:

–Habib, benim talebemdir. Su üstünden yürüyerek karşıya geçti, ben ise kıyıda kaldım. EÄŸer yarın Sırat köprüsünden de cümle halk geçip ben kalırsam hâlim nice olur?!”

Daha sonra bu âlim zat, Habib-i Acemi’yi bulup kendisine; bu mertebeyi nasıl elde ettiÄŸini sorar. Habib ise ÅŸu veciz karşılığı verir:

–Ey üstad! Ben gönül aÄŸartırım; sen ise kağıt karartırsın!..”

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

422. Sayı Şubat 2018