Sayı : 496   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Sana İtikattan Soruyorlar ?

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Dindarlarımız, Niçin Güzel Ahlak Üretmiyor?

  • 07 Mayıs 2022
  • 490 Görüntülenme
  • 473. Sayı / 2022 Mayıs



Müslüman toplumlarda var olduğu iddia edilen hırsızlıklar, cinayetler, tecavüzler, adam öldürmeler ve başka suçlar Batı toplumlarında daha fazlasıyla vardır. (Bu konuda geniş bilgi edinmek isteyenler, her yıl yayınlanan dünya bankasının ülkelere göre suç oranlarına ve küresel organize suç indekslerine bakabilir). Kaldı ki sözü geçen ahlaki suçları tamamen toplumların hayatından söküp atmak da mümkün değildir. Belki daha asgari düzeye indirilebilir. Bütün bu olup bitenlerden dolayı İslam’ı değil, İslam’a hayat hakkı tanımayan, zenginliklerini İslam dünyasının yeraltı yerüstü hammadde kaynaklarını sömüren Batılı güçleri sorumlu tutmak gerekir.

 

İslam her Müslüman ferde iyiliği emretme ve kötülükten men etme görevini yüklemiştir. Ahlaklı bir toplum inşa etmek, aileden başlar. Sonra sosyal çevre ve okul ile devam eder gider. Onun için 4-6 yaş grubunun din ve ahlak eğitimine büyük önem verilmelidir. Teorik ahlaktan ziyade amel-i ahlak çok etkilidir.

 

“Kuran iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar. Müslümanlar daha yüksek bir ahlak ve daha yüksek bir vicdan sahibi olması gerekirken, Müslümanların yaptıkları bu hırsızlıklar, cinayetler, tecavüzler ne o zaman? Hadi anlat bana !”

İslam’da iyiliği emretme ve kötülükten alıkoyma görevi, hem fert ve hem de toplumun omuzlarına yüklenen en önemli görevler arasındadır. Bu konuyla ilgili Kur’an’da şöyle buyrulur: “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız. Ehl-i kitap da inanmış olsalardı elbette onlar için hayırlı olurdu; içlerinden inananlar da var, fakat çoğu yoldan çıkmıştır.” (Âl-i İmrân, 3/110)

Ümmet kelimesi 104. ayette olduğu gibi bu ayette de “toplumlara önderlik edecek olan grup” anlamında kullanılmıştır. (Krş.Bakara, 2/128, 213) Bu ayet, iyilik yolunda insanlığa önder ve örnek olmayı hak eden Müslümanların başlıca niteliklerini göstermektedir. Buna göre onlar Allah’a iman ederler. Bunun gereği olarak peygambere, kitaba, ahiret gününde hesap vereceklerine ve diğer iman esaslarına inanırlar. İslâm’ın öğrettiği güzel ahlâka sahiptirler; iyiliği emreder, kötülüğü engellerler ve imanlarının gereğini yerine getirirler. Onlar iyi amel sahibi olmaları, aşırılık ve sapkınlıktan uzak, dosdoğru, adaletli, ölçülü, mutedil ve dengeli tutum ve davranışları sebebiyle insanlığa örnek ve rehber olmaya hak kazanmışlardır. Nitekim bu ümmet hakkında Bakara Suresinde: “İşte böylece, siz insanlara şahit olasınız, Peygamber de size şahit olsun diye sizi vasat (örnek) bir ümmet yaptık” (Bakara, 2/143) buyrulmuştur. Yani yüce Allah müminleri dengeli, uyumlu, mutedil, hayırlı bir ümmet kılmıştır. Hz. Peygamber (sav) güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilmiş bir peygamber olduğu gibi (Bkz.el-Muvatta’, “Hüsnü’l-huluk”, 8), ümmeti de bu ahlâkı yaşamak ve insanlığa öğretmek için görevlendirilmiş en hayırlı ümmettir. (Bkz.Komisyon, Kur’an Yolu Tefsiri, Diyanet, 1, 651) Nitekim Sevgili Peygamberimiz de ümmetinin “en hayırlı ümmet” olduğunu vurgulamıştır. (Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 408; V, 383)

Âl-i İmran Suresi’nin 104. ve 110. ayetlerinde anlatılan vasıfların en hayırlı ümmetin belirgin vasıfları olduğunda şüphe yoktur. Gerçek müminler de bu vasıfları taşımaktadırlar. Bu sebeple Allah, insanlığı hakka davet gibi önemli ve şerefli bir görevi onlara vermiştir. Bu görev daha önce İsrâiloğulları’na verilmişti. Ancak onlar zamanla bozulmuşlar, bu sebeple başarısızlığa uğramışlar ve bu emaneti koruma liyakatini kaybetmişlerdir. O halde Müslümanlar, kendilerine verilmiş olan bu şerefli görevin sorumluluğunun bilincinde olmalı ve öncekilerin düştükleri hatalara düşmemelidirler. Ayette belirtilen vasıfları koruyamaz, verilen görevleri yerine getirmezlerse en hayırlı ümmet olma şerefini de yitirirler. Nitekim uzun zamandan beri Müslümanlar imanlarının gereğini yerine getirmedikleri için insanlığa rehber olma liyakatini de gösterememişlerdir. Hatta İslâm dünyasının büyük bir çoğunluğu XIX. asır boyunca ve XX. asrın ilk yarısında bağımsızlığını dahi yitirmiş ve gayr-i müslim milletlerin boyunduruğu altına girmişlerdir. Onların tekrar üstün konuma gelmeleri ise ayette ifade ve işaret buyrulduğu üzere; imanda, amelde, ahlâkta, ilim ve uygarlıkta ilerleyerek bu konumu hak etmelerine bağlıdır. (Geniş bilgi için bkz. Komisyon, Kur’an Yolu Tefsiri, Diyanet, I, 651-652)

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

473. Sayı Mayıs 2022