Sayı : 495   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Sana İtikattan Soruyorlar ?

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

İnanmayanlar Refah İçinde Yaşarken Müslümanlar Neden Acı Çekiyor ? Bu Adalet mi ?

  • 09 Nisan 2022
  • 583 Görüntülenme
  • 472. Sayı / 2022 Nİsan



Eğer bugün gayr-i müslim ülkeler refah içerisinde yaşıyor, İslam âlemi ise yoksulluk içinde yaşıyorsa bunun müsebbibi Yüce Allah değil, insan kaynaklı çok yönlü iç ve dış sebeplerdir. Unutmayalım ki, bugün refah içerisinde yaşayan Batılı devletler, kalkınmalarını öz kaynaklarına değil, sömürge politikalarına borçludurlar. Bu sebeple Hıristiyan Batı, kendi inanç ve değerlerinin bir sonucu olarak kalkınmış değil, İslam âlemi de kendi inanç ve değerlerinin bir sebebi olarak geri kalmış değildir.

 

“Allah’ın bu dünyadaki adaleti konusunda bir inancım kalmadı. Evet, Allah’a inanıyorum ama bana göre Allah, dünya hayatında âdil değil. Böyle düşünmemin sebebi, Müslüman devletlerde huzursuzluğu, Hıristiyan ve diğer dinlerin hüküm sürdüğü devletlerde ise refahı görüyorum. İnsanlara rızkı veren Allah değil mi? Niye inanmayan bunca insan bu kadar rahat bir yaşam sürerken, nedir bunca Müslüman’ın çektiği acı?”

Bir okuyucumuz ilahi adaleti sorgular tarzda bunları dile getiriyor. Böyle bir yargıya varmak için uluslararası ekonomik ve siyasi düzeni çok iyi kavramak gerekmektedir. Bu nasıl bir inançtır ki, hem Allah’a inandığımızı söylüyoruz, hem de O’nu âdil (hâşâ) bulmuyoruz. Maalesef dünya da pek çok insan küresel eşitsizlik karşısında faturayı sömürgecilere değil, sömürmeyi ve eşitsizliği haram sayan Yüce Allah’a kesme cüretini gösterebiliyor. Eğer, adalet ve ilahi adaletten ne anlıyoruz? Adaletin uygulanmasında insanın rolü nedir? gibi sorulara cevap verirsek konu daha iyi anlaşılacaktır, diye düşünüyorum.

İslam’da adalet, “zulmün karşıtı olup, bir şeyi ait olduğu yere koymak, ölçülülük, hakkı yerine getirmek, her hak sahibine hakkını vermek, eşit ve denk yapmak, insaf, haklılık, söz, eylem ve hükümde doğruluk” (İsfehânî, Râgıb, el-Müfredât, İstanbul, 1986, s. 487) manalarını kapsayan bir denkleştirmedir. Adalet kendi içinde denkleştirici ve dağıtıcı olmak üzere iki kısma ayrılır. Denkleştirici adalet, aynı durumda olan kimselere eşit uygulamaların yapılmasına denir. Böyle bir adalet herkesin eşit işleme tabi tutulmasını öngörür. Dinde denkleştirici adalet sahaları; konuşma, yargılama, barış, şahitlik ve alış-veriştedir. Böyle bir adalet, toplumsal düzenin sigortasıdır. Dağıtıcı adalet ise, hakların dağıtılmasında ve cezaların yerine getirilmesinde kişinin durumu göz önünde bulundurularak uygulamanın yapılmasıdır. Örneğin, ilk defa suç işleyenle, birden fazla suç işleyen kişinin farklı değerlendirilmesi gibi.

Adalet, eşitlik değil, verilen ile hak edilen arasındaki dengeyi ve hakkaniyeti ifade eder. Her ne kadar bu denge bazı durumlarda eşitlikle gerçekleşirse de mutlak anlamda adalet, her zaman eşitlik değildir. Mutlak eşitlik prensibi ile hareket etmek zulme de dönüşebilir. Çünkü insanlar, fiziksel, yetenek ve kültürel bakımlardan farklılıklar taşır. Bir işin değerinin emek sarfiyatının çokluğu ile orantılı olmadığı gibi. Dışarıdan bakıldığında küçük bir iş gibi görülen şey, değer açısından büyük bir işe eşittir. Örneğin, herhangi bir mühendisin proje çizmesi, emrinde çalışan ve projesini gerçekleştirmek için zahmet çeken birçok insanın işine denktir. Yine ordu komutanının, sevk ve idaresi ağır şartlar altında savaşan kimselerin yaptıkları bütün işlere denktir.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

472. Sayı Nİsan 2022